Hazırlık döneminde Sırplardan sonra oynadığımız en ciddi rakipti Litvanya. Litvanya çok sık kullanılan bir tabirle tam bir basketbol ülkesi. Litvanya takımına baktığımızda doğrusu Kleiza haricinde yıldız oyuncusu olmayan bir takım. Bireysel olarak baktığımızda biz çok daha kaliteli oyunculardan kurulu olsak da "takım oyun"u olarak bizden 3-4 gömlek yukarıda bir rakibe karşı oynadık ve kaybettik.
Maçı anlatmak arzusunda değilim. Zaten bu maçı iyi anlatabileceğimi de düşünmüyorum çünkü maç izlerken sürekli "eski" ama "eskimeyen" soru(n)larla mücadele ettim. Milli takımın kimliği sorunu bu tip maçlarda daha da fazla düşünüyorum.
Milli takımımızın basketbol kimliği ne? sorusuna adam akıllı bir cevap veren görmedim. Öyle bir kimlik yok. Bu soruyu düşündüğümde aklıma ribaunt alamayan, faul sokamayan bir takım geliyor. Dün bir ara (galiba ikinci periodda) oğuz, ömer aşık, ersan, hedo, k. tunceriden oluşan bir beş sahadaydı ve bu beş iki dakikada iki ribaunt kaptırdı rakip oyunculara. Ersan üç, hedo iki nujmarada ve biri nba patentli iki pivotumuz da sahada ve hücum ribauntu veriyoruz. Ribaunt denilince aklıma hep deniz rodman gelir. bu kısa boyunla nasıl ribaunt şampiyonu oluyorsun sorusuna, "ribauntların önemli bir kısmı çember seviyesinin üstünde değil, altında alınır. pozisyon almayı bileceksin" mealinden bir cevap vermişti. Çok haklıydı. Ama bu söz sadece ribaunt için geçerli değil, basketbolun tümü için geçerli. "Pozisyon almak"tan bahsediyorum. Savunmada pozisyon almak, hücumda pozisyon almak, topsuz alanda (oyunda) pozisyon almak ve ribauntta pozisyon almak. Genel olarak basketbolda pozisyon almıyoruz. Milli takımın sorunu "uzun kollar" meselesi değil. Takımdaki kolları ve boyları ne kadar uzatırsak uzatalım temel sorun varlığını devam ettirecek. Uç bir örnek koyalım: Hedo bir nuamrada Ersan iki K.G. üç semih 4 ve Ömer aşık beş numarada çıksın. KG varsayalım ki iyi şut atsın. Ersan iki numara savunmasında aksamasın (3'de bile aksıyor ya neyse) Hedo mükemmel oyun kursun. Bu oyuncular sahada hem hücumda hem de savunmada pozisyon alamayacaklarından değişen bir şey olmayacak.
Basketbol kimliğimizin oluşmamasının temel nedenlerinden birisinin Korac'ı alan Efes Pilsen ve bunun yansıması olarak Avrupa ikincisi olan milli takım düzeninin devam ettirilmemesi olduğunu düşünüyorum. Büyük yıldızlarımız yoktu ama yürekten mücadele eden "12 Dev" vardı. Korac'ı alan Efes de öyleydi. Peter haricinde büyük yıldızı yoktu ama yürekten mücadele eden oyuncuları vardı...
Nasıl ki zaman yerinde durmuyorsa Basketbol da öyle. Basketbol sürekli değişiyor. Ama değişmeyen bir şey var. Basketbol ne kadar değişirse değişsin takım olabilen kazanıyor. Umuyorum dünya şampiyonasında birbirine kenetlenen ve mücadele eden, yürekten oynayan bir takım izleriz.
Sırbistan maçını izlerken milli takımı geçen 2 sezon EL'de oynayan Fenerbahçe'ye benzettim. Rakip biraz diş gösterince teslim bayrağını çeken, mücadeleyi bırakan bir milli takım. En büyük endişem kendisinden daha kuvvetli kadrolara karşı milli takımın ne yapacağı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder