26 Ocak 2012 Perşembe

Spanoulis mi büyük yoksa Lakovic mi derken Gordon Sahne Aldı...


Galiba maçın özeti başlıkta gizli. Galatasaray iki kere kaçtı. OLY Spanoulis önderliğinde iki kere yakaladı ve hatta ikincisinde öne de geçti. O noktada galatasaray maçın son anlarında bir adım daha iyi oynayarak kazandı derken orta sahadan atılan basket ile maç uzatmaya gitti. Uzatma anlarında OLY daha iyi başladı ancak Galatasaray hak ettiği maçı kazanmayı bildi.

Normal sürenin son 2,5 saniyesinde GS, 1 sayı farkla önde ve iki faul atışı kullanacakken o atışlardan ilki de sayı olunca ikinci atışı kaçırmak yönünde bir tercih yorumcu İhsan Bayülgen tarafından dile getirildi. mahmudi ise öyle bir tercih yapmadı. Mahmudi bence doğru olanı yaptı. Çünkü Mahmudi anı değil geleceği düşündü. 3sayılık fark, 1 sayılık farktan iyidir dedi. Ancak bu seçimi nedeniyle maçı kaybetme noktasına geldi. Hakedilen maçın kaybedilmemesi muhtemelen en çok onu mutlu etmiştir.

Maçın hakkı aslında çift haneili bir farktı. çift ahneli bir fark durumunda Galatasaray 3'lü averaj konusunda önemli bir adım atmış olacaktı. Ancak kim ne derse desin, EL'e eleme grubunu geçerek gelmek, EL'deki ilk sezonunda Top 16'ya kalıp, top 16'da OLY gibi buraların gediklisi (bu sene kadro olarak geçmiş senelerden daha zayıf olsa da) bir takımı yenmek kolay değil. Yıllardır EL'de oynayan takımlarımızın son senelerdeki El performanlarına baktığımızda Galatasaray'ı ayakta alkışlamamız gerekiyor.

Maç sonrası Mahmudi'nin, taraftar bizden birisi, teşekkür edersek onlara yabancı muamelesi yapmış oluruz mealindeki açıklamaları çok güzeldi. Ancak EL sitesinde "altıncı adamımız taraftarımıza çok teşekkür ederim" şeklinde bir açıklaması var. Ama asıl güzel açıklama son saniye basketi ile maçı uzatmaya götüren genç oyuncu Slokas'dan gelmiş. "Son saniyede attığım üçlük benim için olağanüstüydü. Başımı yukarı kaldırdım, süreyi gördüm ve atışı yapıp dua ettim. Tanrının benim sayı yapmamı istediğini düşündüm. Ama uzatmalarda aynısı olmadı. Tanrı onların kazanmasını istedi. kişisel olarak benim için önemli bir olaydı ancak yarın kimse bunu hatırlamayacak çünkü maçı kaybettik."

Tanrıdan ziyade taraftarı, oyuncuları ve teknik ekibi hatta tribünde oturan/heyecandan oturamayan Albayrak hep birlikte bu galibiyetin alınmasında pay sahibiler.

Maça gelince doğrusu Galatasaray maçın her anında daha iyi gibiydi. farkın kapanma evresinde OLY oyuncuları zorlama atışları sayıya çevirirlerken buna karşılık GS oyuncular daha rahat atışları sayıya çevirememişlerdi. iki tane kaçan smaç pozisyonu farkın yeterince açılmaması ile sonuçlandı. Savunmada GS bence üst düzey oynadı. Savovic hem GS forması ile hem de El'de ilk maçı olmasına rağmen sırıtmadı hatta başarılı bir görüntü çizdi. Son tahlilde rakibin en çok asist yapan oyuncusu Kyle Hines oldu. Takım olarak GS'ın savunmadaki başarısını göstermesi açısından güzel bir örnek. özellikle alan savunmasına geçişler ve tekrar adam adamaya dönmeler bence harikaydı. çünkü 24 saniyelik hücum süresinde iki farklı savunmayı uygulamak kolay değil. Hafif baskı ile alan savunmasına geçiliyor hücum süresi 10 saniye kaldığında bir aqnda adam adama savunmaya dönülüyor. bunu başarılı bir şekilde uygulamak hiç kolay değil. Tek eleştirim 3 numarada Haluk'a hiç şans verilmemesi oldu. Özellikle shipp 44 dakika oyunda kalmayıp biraz dinlenme fırsatı olsa idi daha farklı bir sonuç belki alınabilirdi.

Doğrusu çok sevinilecek bir sonuç olmadığının altını çizmemiz gerek. Galatasaray önce 14 sayılık sonra ise 10 sayılık fark yakaladı ancak farkı koruyamadı. 3'lü averaj ihtimali düşünüldüğünde 1 sayılık fark yeterli değil. Galatasaray üst tur için Atina'dan galibiyetle dönmeli. ya da efes'e karşı (OLY ile efes arasındaki maçlardaki averajı aşacak bir)averaj sağlamalı. Bu galibiyete Efes cephesi sevinmiş olmalı. OLY onlar için ikincilik adına daha ciddi bir rakip. bu anlamda onların kaybı efes'in kazancı gibi görülebilir.

Son tahlilde gerek efes'le iç sahada yaapcağımız maçta gerekse deplasmanda OLY ile oynanacak maçta bu düzeydeki bir mücadele Top 8 ile sonuçlanmasa dahi hem GS camiasını hem de basketbolseverleri tatmin edecektir. Yolları açık olsun.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Fener Zorla Kazandı, Efes Kolayca Kaybetti


İki maçı anlatmak da zor. CSKA güçlü ama takımlar arasındaki fark skor farkı kadar büyük değil. Ama rakip hem isim bazında hem de takım olma bazında Efes'ten daha önde olduğu için evinde oynadığı maçta kolayca kazanabildi. Efes kağıt üstünde değil ama takım oyunu açısından kendisinden biraz daha iyi olan takımlara karşı kaybetme, hatta farklı kaybetme geleneğini bu maçta da sürdürdü. Çapraz grupta yer alan Siena-Real maçını seyredince CSKA ve Siena aksilik olmaz ise F4'e çıkacak iki takım görünümünde.

Lafayette savunma açısından takıma katkı verecek gibi. Kinsey'in iştahlı savunması dönem dönem iş yaptı. Bunlar komik cümleler oldu. Çünkü rakipten 96 sayı yediğimiz maçta takımın savunmasından bahsetmek saçma gibi geliyor ancak iyimser olarak koca maçta Efes adına olumlu gördüğüm tek konu bu oldu. CSKA bu sene 4. kez 90 sayı üzerine çıktı. Brose, Zalgiris gibi takımlara karşı 90'lı sayılar buldu. Birde ciddiye aldığı Panathinaikos ve Efes'e karşı bu performansı sergiledi. Kötü mağlubiyet. Bu kötü oyundan sonra oyuncular psikolojik olarak OLY maçına daha hazır olurlar ve bambaşka bir Efes izleyebiliriz.

Fenerbahçe'yi değerlendirmek özünde zor. Ne yapacaklarını öngörmek, ne yaptıklarını anlamak pek kolay değil. Hele rakipte kendisi gibi anlaşılmaz bir takım olduğunda işler iyice güçleşiyor. Geçen hafta evinde oynadığı maçta Panathinaikos'a 20 sayı farkla kaybettikten sonra mutlaka kazanamsı gereken bir maça çıktılar. Ancak kazanacak güçleri yok. Son topa maçı getirmiş olsalar da bunun sebebi büyük oranda Spahija idi. Hem oyuncular ve hem de Spahija mental olarak inişli çıkışlı bir görüntü sergiliyorlar. İstatistiklere bakıldığında kazanan taraf sanki EA7 gibi duruyor. raking değerinde daha iyiler. Fener'in 7 asistine karşı EA7'lu oyuncular 18 asist yapmış. 3 ribaunt daha fazla yapmışlar. hem ikilik hem de üçlük yüzdeleri daha iyi. Fener'in iyi olduğu şeyler ise faul yüzdesi ile maçta yaptıkları iki blok. Daha kötü yüzde ile hücum eden Fener pota altını daha fazla zorlaması ile maçı kazanmayı başardı.

Maçtaki en güzel şey ise salondu. muhteşem bir salon basketbolumuza kazandırıldı. emeği geçenlere binlerce teşekkürler.

Unics deplasmanda Panathinaikos'u yenerek hesapları alt üst etti. Sezon içinde Galatasaray ve Siena'ya karşı izlediğim maçlarında beklediğimden daha iyi bir takım olduklarını gördüm. Ancak top 16'da grup birinciliğine oynaaycak akdar büyük bir takım değil. Panathinaikos bu mağlubiyet sonrasında Fenerbahçe maçına daha fazla önem verecek.

24 Ocak 2012 Salı

F4: Hayaller ve Gerçekler


F-4 konusunu tartışmak için çok erken olsa da içimdeki sese kulak vermek zorunda hissettim. Özellikle OLY-CSKA maçını seyrederken Efes ve GS için işlerin ne kadar zor olduğunu gördüm. OLY'dan hareketle bizim takımları değerlendirmek biraz garip bir durum olsa da aslında geleceğe ilişkin önemli bir takım ipuçlarını OLY'dan hareketle değerlednirmek mümkün.

Sene başındaki two nations cup bu yazının hareket noktası. Efes-OLY maçını hatırlayanlarınız vardır mutlaka. 25 sayı gibi bir farkla Efes olympiacos'u tarumar etmişti. Aynı OLY aynı kupada Fenerbahçeyi yenmişti. EL'de ise Fenerbahçe Yunanistan'da 7 sayı ile kaybedip içerde 16 sayı ile OLY'u ikili averajda geride bırakacak sonucu almayı başardı.

Olympiakos önceki yıllarda kıyaslandığında küçük bir bütçe ile yola çıktı ara transferde açıklarını kapatabilecek oyuncular alarak yoluna devam etti. Neredeyse bir oyuncuya bağımlı olarak kurduğu kadroda (spanoulis'den bahsediyorum)o oyuncudan yoksun şekilde çıktığı deplasmandan galibiyet almayı becerdiler. Mutlak favori CSKA'ya karşı ise bence çok iyi direndiler. Maçı kazanacak bir kadroları olmasa da yeni rotasyonları henüz oturmasa da çok iyi basketbol oyandılar. OLY EL için oldukça vasat kabul edilebilecek kadrosuna rağmen zaman içinde bence hem doğru eklemeler hem de coach'un katkısı ile kadrosuna oranla iyi sonuçlar alan bir takım oldu. OLY'nin sene başındaki savruk görüntüsü giderek kayboldu. basketbol olarak baktığımızda yükselen bir trende sahip oldukları söylenebilir.

Sene başındaki GS ve Efes ise şuandaki görüntüsünden daha iyi basketbol oynuyordu. EL eleme turunda GS'ın oyandığı basketbolu biraz BARCA maçında görebildik bir daha o oyunun izine rastlayamadık. Two Nations Cup'ta Yunan Takımlarını parçalayan Efes'i bir daha izleme fırsatımız olmadı. Gerek GS'ın gerekse Efes'in takıma yaptıkları ilaveler ile güçlendiklerini iddia etmek büyük iyimserlik olur. Efes'in OLY'u normal şartlarda rahat geçip grup birinciliği için CSKA ile ikili averaj hesabı yapması gerekirken, tahminim OLY ile ikincilik hesabı yapacak. Galatasaray'ın ise OLY'dan galibiyet alması beklenirken son dönemde GS'ın oynadığı basketbol karşısında bu beklentiyi korumak pek kolay değil. Grup ikinciliği Efes için F-4 hedefinin bittiği anlamına gelmez. Çaprazda muhtemelen Siena grup birincisi olur ve doğrusu Madrid daha kolay bir rakip olsa da iki kere kaybettiğimiz Madrid yerine Siena ile F4 mücadelesine girmek daha keyifli olabilir. Galatasaray'ın tek şansı OLY ve Efes'den en az birer galibiyet alarak 3'lü averajı kovalamak olabilir. Ama çaprazdaki rakipler karşısında GS'ın F4 yapma ihtimali yok.

Fenerbahçe en zor değerlendirilecek takımımız. Sene başında two nations cup'ta daha güçlü Panathinaikos'u yenen buna karşılık daha zayıf OLY'a kaybeden bir takımdan bahsediyoruz. Fenerbahçe aynı milli takımımız gibi, o kadar yabancı oyuncusu olmasına rağmen, profesyonel olmaktan ziyade, psikolojik faktörler ile mücadele eden bir takım. "It is i think a little bit a Turkish way" veciz sözü Fenerbahçe'ye o kadar uyuyor ki. Bu anlamda Top 16'daki en zayıf takıma yenilebilir ve elenebilir ya da en güçlü takımı yenerek daha da ilerilere gidebilir. Kağıt üstünde kısa rotasyonundaki o inanılmaz zenginlik ile aslında F4 için Fenerbahçe çok kuvvetli bir aday. Çaprazda Barca ve Maccabi var. Maccabi'nin ikinci olacağını düşündüğümüzde, grup birinciliği Fenerbahçe için çok önemli. Two nations Cup'ta rahat kazanılan Panathinaikos maçını veri olarak aldığımızda grup birinciliği için FB'nin çok kuvvetli bir aday olduğunu söyleyebiliriz.

Son tahlilde F4 için en kuvvetli adayımız Fenerbahçe. Ancak onun F4 için grup birincisi olması adeta şart. Bu nedenle de EA7 gibi bir takıma maç kaybetme lüksü yok. Bu hafta takımlarımız için en önemli hafta. GS-OLY maçı Efes'i de yakından ilgilendiriyor. CSKA maçı Efes'in gücünü görmek adına önemli bir maç. Fener için EA7 maçı ise mutlaka kazanılması gereken bir maç.

tüm takımlarımıza f4 yolunda başarılar...

18 Ocak 2012 Çarşamba

Unics-Fenerbahçe: 76-71


Bizim takımların performanslarına ilişkin değerlendirme yapmak pek de kolay değil. temelde iki büyük sorunumuz var. birincisi, skor avantajını elimize geçridiğimizde rakibi yıkacak farkı yakalayamıyoruz. Boks terimi ile rakip groggy durumdayken, knockout vuruşunu neden yapamıyoruz? ikincisi ise rakip knockdown olduğunda tekrar dirilmesine neden izin veriyoruz. bu ikincisini dün akşam izledik. ilk durumu ise Unics'e karşı Galatasaray'ın istanbulda oynadığı maçta izlemiştik. Galatasaray çok iyi başlamıştı. Ancak son vuruşu yapamadı ve son çeyrekte maç gitti. bu ilk duruma ilişkin örnekleri arttırmamız fazlasıyla mümkün. bunu açıklamak da görece kolay. rakibi groggy duruma getirecek kadar kuvvetliyiz ama knockout yapacak kadar kuvvetli değiliz. İkincisini açıklamak çok zor. Rakibin dirilmesine neden bu kadar kolay izin veriyoruz. Unics maçı bizim için bunu açıklamak adına maalesef güzel bir örnek.

öncelikle sevgili yorumcu abimiz ve spiker kardeşimize ilişkin nacizane fikrimi paylaşmak isterim. Doğrusu NTV'nin elindeki en iyi ikili olduğunu söylemek mümkün. ancak maalesef maç kaybedilmeye başlandığında hakeme ilişkin açıklamalara kolayca sarılabiliyorlar. dün bunu aslında dile getirmediler ancak bilinç altları o kadar buna açık ki. Hakem lehte faul açldığında nihayet ya da en sonunda çaldılar şeklinde kelimeler dillerinden kaçıyor. Kaybedince sorunu dışımızda değil kendimize aramamız gerekir. Bunu herp birlikte yapabilediğimizde belki başarıya giden yolu aralayabiliriz. Bilemiyorum belki yayıncı kuruluş muhtemelen takımlarımızı, yöneticilerini üzmemek adına onlara eleştiri getirilmesini yorumcu ve spikerlerine yasaklamış olabilir ya da onlar kendi kendilerine bu noktada bir sansür uyguluyor olabilirler ancak bu tip sorunları dile getirmemek sorunların var olmadığı anlamına gelmez. Gerek idari gerekse teknik bakımdan Avrupa'nın önde gelen klüplerinin çok gerisindeyiz. Bu sadece Fenerbahçe için değil, Efes ve Galatasaray için de geçerli. Galatasaray buralarda yeni oynamaya başladığı için bu hoş görülebilir belki ama fenerbahçe ve efes'in teknik ve idari hataları can sıkıcı oluyor.

Aslında sonuca bakarsak, mağlubiyet olsa da kötü bir sonuç değil. Fenerbahçe istanbul'da bu takıma karşı gerekli farkı yakalar. Ancak fenerbahçe çok istikrarsız büyük olmayan ama potansiyelli takımlara karşı kaybetmeye açık bir görüntü veriyor. Bilbao'ya karşı alınan mağlubiyetler maalesef bizi bu düşünceye sevk ediyor.

Maça geldiğimizde yorumcu Bayülgen sürekli rakibin farkı kapatırken çok yorulduğunu çok efor sarf ettiğini bu nedenle de maçın sonunda Fenerbahçe'nin daha kuvvetli kalabileceğinin üstünü sürekli çizdi. genel olarak basketbolda büyük farklar gerçekten de aşırı efor ile kapatılabilir ancak dün Unics'li oyuncular normal üstü bir efor sarf etmeden maçı çevirdiler. eğer gerçekten öylesi bir efor sarf edilmiş olsaydı 30'lu yaşlarının üzerinde hatta 35'lerine merdiven dayamış oyuncuların (lyday, samaylenko, domercant), 33 dakika civarı bir ortalama süre ile oynamaları ve bu süreçte dakikalar ilerledikçe performanlarında bırakın düşmeyi artma olmasını açıklamak mümkün olamazdı. Unics'li oyuncular antremendan hallice bir mücadele ile maçı lehlerine çevirdiler ve Fenerbahçe için can skını olan da zaten bu durum. rakip çok ekstra efor harcamadan ve çok ekstra bir oyun oynamadan kolaylıkla 17 sayılık farkı eritiverdi. ve biz tv başında bunu seyrederken, koç benchte ve oyuncular ise saha içinde bunu aynı bizim gibi sadece seyrettiler.

Fenerbahçe %50 ile üçlük attığı bir maçı kaybetti. Kaybetme nedeni ise ikilik atışlarda bizim %30'larda rakibin ise %50'lerde olması. Doğrusu özellikle elinizde Vidmar gibi savunma açısından Avrupa'nın belki de en sert oyuncusuna sahipken ve karşınızda uzun rotasyonu açısından Avrupa'daki sıradan takımlardan birisi varken pota altında bu kadar zorlanmak Fenerbahçe için can sıkıcı. Fener'in gerçekten çok kaliteli bir kısa rotasyonu var ve basketbolda kısa rotasyonu uzun rotasyonundan daha önemli ancak uzunları hiç kullanmamak böylesi sonuçlara yol açıyor.

Sorunlardan en önemlisi bence Fener'in Ukic'i oyun kurucu ile yedeklememesi. Preldzic oyun kurucu gibi oynadığındanbu sıkıntı gün yüzüne çıkmıyor ancak Preldzic kötü olduğunda Jerrels (her ne kadar son günlerde beklenenden üstün bir oyun ortaya koysa da) oyun kurmadığından Fenerbahçe pota altından hücum etme yönünde bir irade ortaya koymuyor.

Özellikle ayakları çok ağır olmayan uzun oyuncular Fenerbahçe'yi çok zorluyor. Vereemenko muhtemelen verimlilik puanında kariyer rekorunu bu maçta kırmıştır.

basketbolda galibiyet için temel faktör rakibin zaaflarını görmek ve oralara yüklenmekten ve kendi zaaflarımızın üstünü mümkün mertebede örtmekten geçer. Fenerbahçe galibiyetlerinde dahi rakibin zaaflarına yüklenmiyor. Kendi zaaflarını da örtmeye çalışmıyor. Benim kadrom daha kaliteli diye sahaya çıkan Fenerbahçe kendisinden daha kötü kadrolara sırf bu yüzden kaybediyor. Kendi zaalarını örtmeye çalışmayan ve rakibin zaaflarına yüklenmeye çalışmayan Fenerbahçe yenebileceği maçları kaybederek taraftarlarını fazlaca üzüyor. kısacası yazının başındaki soruya geri dönersek, Fenerbahçe özelinde genel olarak bizim takımlarımız akılları ile değil, gönülleri ile oynuyorlar.

Fenerbahçe normal sezondaki grup birinciliğini Top 16'da üst tur olarak değerlendirememzse çok yazık olur.