19 Ocak 2010 Salı

Murat Özyer'le Sohbet (2. Bölüm)

Bolbasket: Hazır konu Telekom’a gelmişken yerinize yardımcınız Melih Çakıroğlu bakıyor. O ise göreve gelince “kısa vadede büyük değişiklikler olmaz ama daha savunma yapan bir takım yaratacağız” mealinden bir açıklama yaptı. Sanki bu zımni olarak önceki takım daha az savunma yapıyordu anlamına da gelebilir. Bu bir eleştiri gibi algılanabilir mi?

Özyer: Ben onu eleştiri olarak algılamıyorum. Ben ne yaptığımın farkındayım. Telekom'la savunma konusunda önemli adımlar attığımızı düşünüyorum. Örneğin Fenerbahçe ve Banvit maçlarında kötü savunma yaptığımızı düşünmüyorum. Beşiktaş ve Galatasaray maçlarını ayrı yere koyuyorum. Melih’in açıklamaları bir antrenörün takımını motive etmesi için söylenmesi gereken sözler. Konumlarının daha iyi olabilmesi için tabi ki daha iyi savunma yapmalılar. Bunu yanlış bir şey olarak görmüyorum. Melih’le zaten arada da konuşuyoruz ve bu sözleri onun oyuncuları motive etmek ve hedef göstermek için sarf ettiği sözler olarak görüyorum. Eleştiri olarak algılamadım.

Bolbasket: Telekom’un son oynadığı Karşıyaka maçına bakıldığında rakibi 67 sayıda tutmuş olmalarını da Melih’in açıklamalarına eklediğimizde sanki daha savunma yapan bir takım gelecek mi?

Özyer: Tutku yerine Soner tercihi belki de en büyük değişiklik bu oldu.

Bolbasket: Soner birinci guard olma yolunda ilerliyor mu? En azından Tutku’nun önüne koyuyorlar gibi.

Özyer: Değişimleri tek maçla değil de uzun vadedeki gelişmelere bakarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta geniş kadroda herkes hazır olmalı ve Soner de verilen şansı çok iyi kullandı. Lamayn Wilson, Hüseyin ve Soner Karşıyaka maçını çeviren oyuncular oldu.

Bolbasket: Soner’e daha az şans verdiğiniz söylenebilir mi?

Özyer: Ben öyle düşünmüyorum. Örneğin bir Fenerbahçe maçında Mallet çıktıktan sonra Tutku’dan önce Soner’i oyuna aldım. 2 top kaybı ve köşeden kaçırdığı iki üçlük var. Bunlar basketbolda olağan şeyler. Erdemir maçında da Tutku’dan önce Soner’i oyuna aldım. Şimdi 12 kişilik kadroda herkes dakika bekliyor. 3 guardınız var. Birisi Tutku Açık, milli takım için adı hep geçen bir oyuncu, diğeri Badolana’da Uleb şampiyonu olmuş Mallet ve diğeri ise iyi bir sezon geçirmiş olan Soner Şentürk. Ortada bunlara verebileceğimiz bir 40 dakika var. Çiftli sayılar tekli sayılara tam bölünmüyor. Benim kafamda şu vardı: 12 oyuncuyu hazır tutmam lazımdı. Zaman zaman birini ön plana çıkarıp zaman zaman diğerini ön plana çıkarmam gerekiyordu. Sakatlandın mı erken iyileş ki yerini diğer oyuncuya kaptırma. Bir challenge durumu yaratmaktı amacım. Zaman zaman Serkan'ı hiç oynatmadım, zaman zaman Bekir’i hiç oynatmadım. Hatta Andre Owens’ı hiç oynatmadığım maçlar da oldu. Çünkü 2-3 dakika oynatmanın bir faydası yok. Oyuncu en az bir 10 dakika oynamalı. O yüzden birisinden vazgeçmem lazım. 3 tane guard var ve birisi mutlaka daha az oynayacak.

Bolbasket: Aslında Telekom için şunu da söylemek mümkün. Telekom o yıl çıkan (iyi performans gösteren) oyuncuyu (oyun kurucuyu) alıyor fazlaca şans vermiyor. Örneğin Barış. Yetenekli ve kaliteli bir oyuncu. Neyse röportajın başında Lang ve Dudley için bu oyuncularla yollar ayrılabilseydi ben bu oyuncularla başlamayacaktım diye algıladım. Doğru mu?

Özyer: Açıkcası ben bu oyuncularla yolları ayırmak istedim ama Dudley’in durumu çok özeldi ki ondan bile çıkmaya çalıştım. Kerem’in dopinginden sonra Türk oyuncu ihtiyaçları olması bağlamında onu Efes Pilsen’e teklif ettim. Ama kabul etmediler. Ben şöyle düşünüyorum: Hüseyin benim sistemimde önemli bir parça. Winner karakteri var. Tecrübesinin de en üst noktasında. Hedef Türkiye’de kupa kaldırmak. Hüseyin’i almayı kafayı koymuştum. Ama Lang’le de aynı tarz oyuncu. Erwin de öyle. Hareketli uzun olmayınca onların hepsinin eksik yanları daha fazla ön plana çıkıyor. Dolayısıyla orada uzunlarda bir kimya problemi olduğunu düşünüyorum. Bazı mecburiyetler var. Kapı gibi kontratlar var ve maddi anlamda bir fedakarlık yapmayınca bu durum ortaya çıkıyor. Ben bu oyuncuların gitmesi için gerekli zemini oluşturmak adına elimden gelen her şeyi yaptım ama olmadı.

Bolbasket: Doğrusu biz de kendi aramızdaki konuşmalarımızda Telekom pota altının ağır ayaklı oyunculardan kurulu olduğunu konuşmuştuk. Bilbao ve Petersburg maçları bu nedenle kaybedildi diye düşünüyoruz.

Özyer: Petersburg maçı özel bir durumdu. Orada bir şeyi risk almak zorundaydım. Yeni koç geldi ve ne yapacaklarını bilmiyoruz, skorerlerimiz yok. Lang de yok. Erwin ve Hüseyin’le oynadık o bölgede. Mallet grip nedeniyle serum alarak oynayabildi. Tutku’nun da sakatlık sonrası ikinci ya da üçüncü maçıydı. Beklemedikleri bir şey yapalım diye düşündük. Tam saha pres ve zone pres yapalım dedik. Çift guardla başlamanın dezavantajı o maçta Soner de sakattı. İdmanda ayağını burkmuştu. Düşündüğüm şuydu oyunun başında kırılırsam yeni bir takımla toparlayamam. Rusya’da hakemlerin de işin içine gireceğini düşündüğümden benim maçı kopartmadan, kafa kafaya götürmem lazımdı. Oyun kontrolü bende olmalıydı ve o yüzden iki guardı da kullanmaya karar verdim. Felsefemiz buydu ve maçın başında tuttu ama sonunda Tutku ve Mallet’in fizik olarak düşmeleri, kolay yediğimiz sayılarla kaybettik.

Bolbasket: O maçın son beş dakikasında hiç şut sokamadık.

Özyer: Ama maçın başında içerden Dudley ile sayı ürettiğimizden dışarı risk etmek zorunda kaldılar ve biz dışarıdan atabildik. Bir maç sonrası CNN muhabiri bana dedi ki (kucağımda kızım da vardı) siz “bugün çok dışarıdan attınız. Telekom böyle başarılı olabilir mi?”. Ben de “içeriyi vermedikleri sürece dışarıdan atmak zorundayız ki içeriyi açsınlar. İçeri girebilmemiz için içeride ikili sıkıştırma olmamalı. Önce içeri sonra dışarı dedim ben. Ondan sonra başka bir muhabir geldi ve aynı soruyu sordu. Kızım 2 yaş 7 aylık dedi ki “önce içeri sonra dışarı.” Röportajı benim yerime kızım vermiş oldu. O maçta başta Dudley ve Hüseyin’le içerden çok sayı bulduğumuz için içeri kapandılar ve biz dışarıdan boş atışlar yakaladık.
Bolbasket: Serkan’da bir problem var gibi. Tau’dan sonra bir daha o Serkan’ı izleyemedik. Mutlu değilmiş gibi. Tuborg, Ülker ve Tau’da çok iyiydi. Milli takımda çok iyiydi. Dünya Şampiyonası’nda 6. olan milli takımın kilit oyuncusuydu. Ama Serkan’a ne oldu, ne değişti.

Özyer: Bu fikre katılıyorum ben. Serkan’la da bu konu hakkında görüştük sene başında çünkü bizden ayrılma durumu vardı sezon başlarken. Ben kalmasını istediğimi söyledim. Kendimize bir takım hedefler seçtik ve bu hedeflerin içinde Türk Telekom'un şampiyon olması, onun da milli takıma seçilmesi vardı. O yönde de Serkan’la iyi bir iletişimimiz vardı. Yere atladığı çok maç oldu. Savunmaya çok katkı verdiğini gördük. Bu sene sakatlanana kadar iyiydi. Ben bu seneki performansından memnundum. Düşündüğümüz düzeyde gidiyorduk. Ben bu sene onun için yeniden çıkış yılı olacağını düşünüyordum. Ve bu yolda ilerleyeceğini düşünüyorum. Ama Fenerbahçe maçında 3:44 varken çalınmayan bir faul sonrası sakatlandı. Top çaldık turnikeye girdi ve üzerine Kinsey düştü. O pozisyonda sakatlandı. Sakatlığından sonra ilk Karşıyaka maçında sahaya çıktı.

Bolbasket: Serkan’ın kişiliği konusunda olumsuz bir görüş vardı. Siz Serkan’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özyer: Her insan gibi o da belli evrelerden geçti. Özellikle Ülker’de dopingden dolayı ceza alması, onun hayatındaki önemli değişikliklerden biri diye düşünüyorum. O dönemde eşinin ona çok büyük destek olduğunu biliyorum ve eğer şu an Serkan hala basketbolu ile varolabiliyorsa eşi Sezin’in onun bu hale gelmesinde büyük emeği olduğunu düşünüyorum. Serkan’la çalıştığım bu kısa dönemde büyük bir zorluğunu görmedim. 78 doğumlu, olgunluk dönemini yaşıyor diye düşünüyorum. Bu arada Ülker de doğru bir şey yapıp o günlerde Serkan’ı sahiplendi. Bünyesinin dışına da atabilirdi. Ülker bir buçuk sene onu bünyesinin içinde tuttu.

Bolbasket: Sizin yardımcı koç olduğunuz dönemde lenfoma teşhisi konan Haluk’u Ülker neden bünyesinde tutmadı? Hasta bize faydası dokunmayacak diye düşünülerek Haluk’u tutmadıkları yönünde bir eleştiri vardı.

Özyer: Bu çok eskiden kalan bir olay ve bence o dönemin yöneticisi ile Haluk’un cevap vermesi daha doğru olur.

Bolbasket: Cemal’in yaşadıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve Cemal bu yaşananlardan nasıl etkilenir? Galatasaray’a verilen ceza konusundaki fikirlerinizi merak ediyoruz?

Özyer: Ağır bir ceza. Ama böyle bir şeyin emsali var mıdır yok mudur bilmiyorum. Galatasaray’ın küme düşmeyeceğini düşünüyorum. Şu an çok rahat oynuyorlar. En büyük avantajları da o. Üzerilerinde stres yok. En kötüsünü yaşadılar zaten. Biz iki maç kaybederek gittik oraya. Onlar ise rahat rahat oynadılar ve kazandılar. Cemal Nalga bu olaydan çok derinden etkilendiğini düşünüyorum. Psikolojik bir çocuktur o. Senelerce milli olmuş, farklı klüplerde oynamış, Tuborg’da, Galatasaray’da, bu anlamda deneyimli. Bazı şeyleri bu düştüğü durumla daha çabuk öğrenmiş oldu. Bir daha aynı hataları yapmayacağını düşünüyorum. Bence duygusallığı da kenara bırakıp menejeri ile birlikte planlamasını yapmalı. Zaten aldığım haberlerde o yönde. Yurt dışında oynama isteği var.

Bolbasket: Bu sene çok iyi başlamıştı ve onun çıkış senesi olacaktı. Yazık oldu diye düşünüyorum.

Özyer: Türkiye’de hiçbir şeyin garantisi yok. Belki Cemal’in yanına Fatih Solak yine transfer edilecekti bu bağlamda Cemal yine az süre alabilirdi. Sezona iyi başladığı görüşünüze katılıyorum ama sezonun devamının ne getireceği konusunda kimse bir şey diyemez.

Bolbasket: Uzun oyuncu biraz geç olur, olgunlaşır. Oynaya oynaya olgunluk kazanır. Örneğin Tamer. Tamer 29-30 yaşından sonra Tamer oldu. Kerem çok sevdiğim bir oyuncudur orası ayrı ama doping yaptı. Doping yapan oyuncuya 1 yıllık ceza ama başkasının forması ile oynayan oyuncuya iki yıllık ceza. Bu iki cezayı yan yana koyduğumda vicdanen tartamıyorum.

Özyer: Burada aslında şu var. Olayın en kötü kısmı Cemal’in Tufan’ın formasını giymiş olması. Bu birincisi. İkincisi ise bunun hiç olmamış gibi federasyona bildirilmesi. Belgede sahtecilik. Belgede sahtecilik olması her şeyin önüne geçiyor. Normal bir mahkemede bile yargılanabilecek bir suç olabilir.

Bolbasket: Galatasaray’ın son dönem koçlarına baktığımızda sizden sonra Koray Mincinözlü var, Okan Çevik var. Dışardan bakınca klübün liseli koçları tercih ettiği izlenimine kapılıyoruz. Galatasaray böyle bir gelenek mi oturtuyor ya da yönetimin bu yöndeki bir tercihi mi liseli koçlar? Liseli olmak ile Galaatsaray koçu olmak arasında bir bağlantı var mı?

Özyer: Bu aslında dışarıdan bir bakış açısı. Dışarıdan bakınca öyle gözüküyor. Çünkü sonuç öyle. Burada iki farklı bakış açısı var. Birincisi,Galatasaray Lisesi'nden sadece iyi politikacı, sanatçı, mühendis, doktor çıkmıyor, iyi antrenör de çıkıyor. İkinci bakış açısı ise herkes, her antrenör Galatasaray klubünün içine girmeye cesaret edemiyor. Teklif sadece liseli koçlara yapılmıyor. Başka koçlara da teklif yapılıyor. Kabul etmeyenler var, başka şartlar öne sürdükleri için yönetim tarafından geri çevrilenler de var. Kısacası ben liseli olmanın bir suç olduğunu düşünmüyorum. Galatasaray lisesi mezunu olduğum için çok mutluyum. Benim hayatımda çok önemli değerler kazandırdı. Yaşam felsefimim şekillenmesinde önemli yeri var… Ayrıca başkaları da Galatasaray’da koçluk yaptı. Jack Avina, Üner, Siyavuş gibi liseli olmayan koçlar da vardı.

Bolbasket: Yani son dönemde üst üste üç liseli koç gelince böyle bir düşünceye, izlenime kapıldım doğrusu.

Özyer: Demek ki başkası da oraya girmeye çekiniyor. Böyle de bakılabilir. Ayrıca Galatasaray lisesinden iyi koç da çıkıyor.

Bolbasket: Cemal Nalga skandalına geri dönmek istiyorum. Çünkü büyük bir salaklık ya da akıl tutulması var. Tam olarak da bir türlü anlamlandıramıyorum. Oyuncuların aklı tutuldu. Bir şey olur mu diye düşünmemişler. Cemal’in Tufan forması giymesi ile dalga geçmişler. Ciddi olabileceğini kimse düşünmüyor. Ama ortamda büyük bir sahtekarlık var. Başka bir hazırlık maçı alınamaz mıydı? Nasıl böylesi bir akıl tutulması yaşanabilir?

Özyer: Ben bu olayı haber kanalından canlı yayında duyduğumda, aklıma iki şey geldi. Birincisi, olayı yaşayan insanların aileleri var. Ailecek yaşayacakları travmayı düşündüm. Onlar için ve başıma böyle bir şey gelmemesi için dua ettim. İkincisi ise biz bu işle yaşayacağız. Bu bir virüs, insanın içinde 30 yaşında olursa 70 yaşında da olur. Bu virüsü vücuttan atmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Böyle bir hata yapma ortamım olmaz diye dua ettim. Doğrusu konuşulacak bir çok şey var. Ancak bunu olayı yaşayanların ağzından dinlemek, üzerine yorum katılmamış şeyleri dinlemek lazım. Galatasaray’da imaj zedelenmesi çok önemli bir şeydir. Eski başkanlar ve divan kurulu toplandı ve gerekirse biz bile yönetim olarak toplu istifa konuşuldu. Şerefimizle ikinci lige düşelim kararını alabilecek bir duruma gelindi. Galatasaray gibi bir camiada bu tip şeyleri kaldırmak kolay olmuyor psikolojik manada. Ancak Türkiye’de şöyle bir şey de var. Olayın içindeki insanlara da söyledim. Türkiye’deki insanların geneli, balık hafızasına sahip. (bu arada balıkların hafızasının öyle sanıldığı gibi 2-3 saniye olmadığını bilim adamları ispat etmişler). Türkiye’de bazı şeyler çok çabuk unutulabiliyor. Bu olayın da unutulacağını düşünüyorum. Mühim olan bu olayı yaşayanların minimum zararla bu olayı atlatması.

Bolbasket: Biz Telekom maçlarına gitmiyoruz. Telekom garip bir taraftar kitlesi yarattı. Kendilerine el altından verilen biletleri satan, içeri giriş sırasına müdahaleler eden, Ankara’nın Çinçin mahallesinden gelen kendilerini "gecekondu" olarak isimlendiren garip bir oluşum. En son voleybel maçında olay çıkarttılar. Bu oluşum hakkında sizin bilginiz var mı? Telekom yönetiminin bu oluşum konusundaki düşüncesi hakkında bir bilginiz var mı? Bu oluşumu Telekom idarecileri yarattı ve gerçek basketbol seyircisini adeta küstürdüler. Bu sorunun muhatabı siz değilsiniz ama bu oluşum hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz.

Özyer: Bu soruda sessiz kalma hakkımı kullanıyorum.

Bolbasket: Peki size seyirciden bir tepki oldu mu?

Özyer: Oldu. Fenerbahçe maçından sonra “İstanbul’lu koç istemiyoruz, Özyer istifa” dediler. Ercüment Sunter göreve dediler. İspanya liginin bu haftaki seyirci ortalaması 4500-5000. 9000 kişinin seyrettiği lig maçı var. Derbi haftası bile değildi bu hafta, düşünün. Adamlar 9000 kişiye oynuyorlar biz 300-500 kişinin hesabını yapıyoruz. 300 kişi gelse ne olur, 250 kişi, gelse ne olur. 50 kişi gelse ne olur? Sen orayı full dolduramıyorsan, olmuyor. Türkiye’nin önemli problemlerinden birisi bu. Türkiye’de Karşıyaka haricinde bu sorunu halletmiş bir takım yok. Karşıyaka 3500-4000’leri buluyor. TBL avrupanın en iyi 3 liginden biri diyorsak, maçları full oynamak lazım.

Bolbasket: Erman Kunter "Cholet takımının seyirci ortalaması 4300" dedi.

Özyer: Evet. Orada çok önemli bir şey dedi Erman Abi. Eğer normal seyirci sayısı ortalamanın altına düşerse yönetim kurulu koçu çağırır. Bu takımda ne oluyor diye sorar.

Bolbasket: Fransa liginde bile maçlar full’a yakın oynanıyor.

Özyer: Bırakın Fransa ligini ben Galatasaray ile Hollandaya gittim. 30 fark attık. Rakibin adını bile hatırlamıyorum desem yeri var. O takım 3500 full satmış ve 500’de yukarılarda yeri var onun 300’nü Galatasaray seyircisine vermiş. Kalan 200’üde satmış dışarıda. Hollanda basketbol liginden bahsediyorum. Avrupa’da Protokol tribünü öyle sahayı ortadan gören en iyi yer olmaz. En iyi yerleri en pahalıya satarlar. Maccabiye git 10000$ verirler sezonluk. Bizim yöneticiler protokol sahanın ortasına hakim olmadığından aşağılama olarak görüyorlar bu durumu. Bu sahayı en iyi gören yeri protokole ayırmak mantığı bir tek Doğu Avrupa’da var. Rusya, Romanya ve Bulgaristan’da böyle tribünler var.

Bolbasket: Telekom'da kaybedilmiş hiçbir şey yoktu aslında. Spartak’ı en az 3 sayı farkla yenip tur atlayabilecek güçte. Ligde ise en kötü 3-4 yaparlar. Kaybedilmiş bir şey yoktu. Uleb'den elenmiş olsanız anlaşılır.

Özyer: Ben bırakmadım ve bu yönetimin düşüncesini onlara sormalısınız. Geçen sene ayağım geri geri gidiyordu. Klüp ortamı, takımın içindeki huzursuzluklar. Galatasaray’da o dönemde son bir ayımda eve çok sıkıntılı geliyordum. Uyuyamıyordum. Ben duygusal bir insanım ve yaptığım işten keyif almam lazım. Geçen sene bu bağlamda bırakınca çok rahatladım. Benim Telekom'dan ümidim vardı. Bir takımın mücadele isteği varsa o takım her şeyi, başarabilir. Bizim takım birbiriyle uyumlu ve basketboldan keyif alan bir takım. Böyle oynayarak kaybettiğimiz maçlar da oldu. Bornova maçı örneğin. İki tane mola lındı birini ben birini de onlar aldı. Daha ben söylemeden Bekir "faul yapacağız değil mi koç" dedi. Evet iki tane faul yapacağız. 3 faulumuz var. Faul yapacağız 4 olacak ve bir faul daha yapacağız ve iki atış sonrası maç bitecek. Lamayn Wilson switch yaptı ve shipp ile eşleşti. Adam topu aldı, fake attı, dribbling yaptı. Vakti de var yani. E vur be kardeşim. Beraberlik sayısını attılar. Banvit maçı. Bir tutku bir de mallet geri saha yaptılar. Bu tip hatalar tabi ki olmaması gereken hatalar. Fenerbahçe maçı, Bekir’in kaçırdığı boş şut var. bunlar olabiliyor. Beşiktaş futbol takımına bakın. 8 hafta puan kaybetti sonra da 8 hafta kazandı. Bunlar olabiliyor. İnsanda hata bulmak isteyince bu hatayı bulabileceğiniz basketbol kadar kolay bir spor yok. Bu sonuçta işverenlerin almış olduğu bir karar.

Bolbasket: Ercüment Sunter’le görev paylaşımı nasıldı? Telekomda bu yeni bir oluşum?

Özyer: Aslında Türkiye’de bu yeni bir oluşum. Bunu Galatasaray’da Nur Germen ile yaşadım. O teknik menejerdi. Onunla hem uyumlu hem de keyifli çalıştık Bu Türkiye’de yapılmaya çalışılıyor. Bu görevi en iyi yapacak insanlardan birisinin Ercüment Sunter olduğunu düşünüyorum. Bu klübün neredeyse kuruluşundan beri var. Telekomun son 15-20 senesinde var. Klüpte önemli bir şey yaptı ve koçluğu bıraktıktan sonra ona böyle bir mevki teklif ettiler ve o da kabul etti. Teknik değil de bunun ismi genel menejerlik olmalı ve ismi de sportif direktörlük olmalı.

Bolbasket: Yapı Aykut Kocaman Daum gibi miydi?

Özyer: Bilmiyorum ki onların yapısını.

Bolbasket: Aykut Kocaman hiç karışmıyor gibi.

Özyer: İçini bilmiyoruz ama.

Bolbasket: Sunter teknik konulara karışıyor muydu? Şu oyuncu oynasın gibi?

Özyer: Ben çevremdeki herkesin tecrübesinden yararlanmaya çalışırım. Benim böyle bir yapım var. Herkesin fikrini alırım ama sonuçta hiss ettiğim şeyi yaparım. Doğrusuyla, yanlışıyla. O benim kararım olur. Doğrusu ben her attığım adımda asistan koçlarımı da danışırım. Konuşuruz. Ercüment Sunter bizimle olduğu zaman da her zaman onun fikirlerini sorduk. Bu sistemin ileride oturabileceğini düşünüyorum.

Bolbasket: Birden fazla sayıda koçun denenmesi de farklı bir yöntem olarak var. Milli takımda Aydın Örs, Çetin Yılmaz, Tolga Öngören ve sizin de olduğunuz bir yapı vardı.

Özyer: Evet. Orada Aydın Abi kadar Çetin Yılmaz’ın da önemi var. Bu tip oluşumlarda kompleksli insan olursa sinerji yerine eksi enerji çıkar. O grupta bizim yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Gece üçe kadar konuşurduk. Fıkra da anlatsak beraberdik, teknik mesleleri de konuşsak beraberdik. Tolga ile ben analiz ekibiydik. Rakibi analiz ediyorduk ve her şey bizim odada olurdu. Çok keyif alırdık. Sonunda güzel bitmesi ayrı bir keyif olmuştu tabi ki.

Bolbasket: Hazır milli takıma gelmişken, koçlar doğrusu meslektaşlarını eleştirmeyi çok sevmeyebilir. Çoğu insan gibi biz de milli takımın eline geçen fırsatlçarı kaçırıdığı ve kaçırmak üzere olduğu konusunda hem fikiriz. Bu generasyonun çok iyi değerlendirilmediğini düşünüyoruz. Nur Gencer’,n de son dönemdeki açıklamaları, milli takımın başına Türk koç getirilmesi yönünde. Tanjevic hakkındaki görüşlerinizi nelerdir. Futbolda çok fazla iyi antrenör yok. Mustafa Denizli ve Fatih Terim ismi geçer hep. Basketbolda ise çok fazla sayıda değerli koç olduğunu düşünüyoruz. Aydın Örs, Ergin Ataman, Mahmudi, Erman Kunter çok sayıda isim sayabiliriz. Bazı isimlere yıllar geçse de milli takım koçluğu verilmeyecek gibi. Alternatif yokmuş gibi düşünülmemeli. Tanjevic’in bu generasyonu harcaması bizi üzüyor. Bu konulardaki görüşünüz nedir?

Özyer: Bu işin bir patronu var. Basketbol Federasyonu. O patronun da bir görüşü Tanjevic. Tanjevic’in de bir kendi felsefesi var. 7 senedir hedef olarak bu turnuva konuşuluyor. Bunu ben beyin uyuşması olarak düşünüyorum…Bu ekip göreve geldiğinde bir sürü genci aldı ve biz bu gençlerle 2010’a kadar götüreceğiz dediler. Bu gençlerden Hakan Demirel ilk beş oynuyordu mesela. Kerem Tunceri Uleb şampiyonu olduktan sonra formdayken seçilmedi. Nispeten daha kötü bir sezon geçirdikten sonra, basketbolu olgunlaştı diye takıma alındı. Şimdi şunu söylemeye çalışıyorum. Görünen bir şey var. Ama bu konulara ilişikin eleştiri yapanlar, milli takım düşmanı ilan edilir. Zaten şu andaki mantık da 2010 senesine geldik ve herkes şu an destek versin. Milli takımda Türk çocuklarının çok duygusal olduklarını gördük. Türk halkı da o anı bekliyor. Federasyonda medyayı iyi kullanıyor. Tansiyonu çok yukarı çekecekler, teknik açıdan hazır olursak ve seçilen oyuncular formda olan oyuncular olursa, ben bu turnuvada başarılı olacağımızı düşünüyorum. Türk çocuğu seyirci önünde bir birimlik performansı 3 birime kadar çıkartabiliyor.

Bolbasket: Mehmet Okur’un milli akıma kazandırılmaması sebebi ne olursa olsun koç, yönetim ya da menejerden kaynaklı olsun önemli bir zafiyet olduğunu düşünüyoruz. Almanya Nowitzki' yi milli takımda kullanabiliyorsa biz neden Okur’u kullanamayalım?

Özyer: Sorun çıkaran bir kişi değil ve bir oyuncu da değil. Sorun çıkaranları basketbolun çok çok içinde içinde olanlar biliyor. Önceki konuya geri geliyoruz aslında. Burada bir patron var ve patronun bir genel müdürü var. Onun da bir işletmeyi kullanma sistemi, felsefesi var. O da "ben iki tane NBA’li oyuncuyu oynatmam" diyor. Bence Mehmet'i de kadroya almaya çalışacaklar. Çünkü yaratacakları tansiyon, ve bunun yaratılmasında medyanın etkisi düşünüldüğünde, medya ile Türk halkı yönelendirilecek. Eğer halkın bu ikilemde kalmasını engellemezlerse işler tersine döner. Doğru strateji seçip halkın da benimsenmesi sağlanacak. Dolayısıyla halkın da ikilemde kalmaması için bu kararın bir an önce alınması gerekiyor. Mehmet Okur’u çok tanımıyorum ama şunu düşündüğünü tahmin ediyorum: çocuklarına, torunlarına anlatacağı bazı şanslar insanın eline gelir. 2010’da öyle şanslar bir tanesi. Bunun hiçbir grantisi yok. Koskoca Obradovic’li Yugoslavya, kendi evinde elendi finalleri göremedi. Hatırlarsınız. Rüya takımıydı o. Yani bunun hiçbir garantisi yok. İkilemler oluyor. Biz savaşan bir takımla mı buraya gelelim yoksa kağıt üstünde en iyi oyuncularla mı? Bu ikilemi zorlayacak yazarlarımız da olacak. Fikir çatışması da olacak. Önemli olan milli takım yetkililerinin bir karar alıp bu kararın arkasında dim dik durabilmesinde. Eğer gözler biraz kayarsa, yani bir ikilem olursa kafalarda o şampiyonayı bizim için kötü sonuçlandırabilir.

Bolbasket: Peki Hocam bu şampiyonadaki olası bir başarısızlık hepimizi derinden sarsar. Yıllardır bu turnuvayı bekliyoruz. Bu anlamda Türkiye basketbolu için bence büyük bir kayıp olur ama benim merak ettiğim bu turnuvadaki başarısızlıktan Tanjevic’in ne gibi bir kaybı olacağıdır? Çünkü bildiğim kadarıyla 2010 sonrası emekli olacak.

Özyer: Ben buna bir virüs diyorum. Yani her koçta bu virüsden vardır. Kazanmayı hep istersiniz. Bir insan bu işi yapıyorsa hep kazanmak ister. Kazanmadı diye ölmez tabi ki. Kısacası Tanjevic’de kazanmak isteyecek.

Bolbasket: Mutlaka kazanmak isteyecek ama göreceli olarak ondan daha fazla kazanmak isteyecek koçlar var ve kazandıkları takdirde kariyerleri açısından da bundan daha iyi faydalanacak koçlar var. Kimin daha çok kazanmak isteyeceğini ölçmek tabi ki mümkün değil ama örneğin bir Ergin Ataman yılardır ben bu takımı bedavaya çalıştırırım diyor. O gelsin anlamında söylemiyorum ama bir meydan okuma var. Aydın Örs var, Mahmudi var. Türkiye’de çok sayıda değerli yerli koç var. Neden Tanjevic’e mecburmuşuz gibi bir durum var?

Özyer: Tabi bunun kriteri çok istemek değil. Milli takım antrenörü olmayı isteyecek çok insan var bunu yapabilecek yetenekte olmasalar da. Hatta bırakın para istemeyi üzerine para verecek insanlar bile var. 2010’da evinde Dünya Şampiyonası oynuyorsun. Bu ülkede böyle bir şans insanın eline kaç kere geçer?

Bolbasket: Burada ciddi bir adaletsizlik olduğunu düşünüyorum. Hocam kaç hafta Telekom’la ligde yer aldınız.

Özyer: 12 hafta.

Bolbasket: 12 hafta da bir başarısızlık var mı? Daha doğrusu bir başarı ihtimali var mı? Yok olamaz da zaten. Uleb’de yolunuza devam ediyorsunuz. Ligde de öyle. Ama görevinizden alınıyorsunuz. Ercüment Hoca, 17 yıl mı 20 yıl mı Telekom’da. Ama toplasak 3 tane kupası var. birisi de cumhurbaşkanlığı kupasıydı. Onu da saymazsak elle tutulur doğru dürüst bir başarı yok. Türkiye’de bir kurum başında bence başarılı olmadan bu kadar süre kalıp, üstüne bir de terfi almak. Şimdi Milli Takım'a bakıyorum. Tanjevic, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi neslini teslim aldı. Final oynamış bir takımı aldı. Hedef 2010 denilip duruyor. Arada 4-5 tane turnuva geçti. Başarı yok. Gerek sizin durumda gerekse milli takımdaki bu durum adaletsizlik değil mi?

Özyer: Bunun ismi adaletsizlik mi ben bunu bilmiyorum. Milli takımı konuşurken dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Bu adaletsizlik değil, bu bir görüş. Adaletten çok ülkenin basketbolunu idare edenin bir görüşü var. bu tabi ki tartışılacak. bunlar eskiden de tartışılıyordu ama bu kadar göz önünde olmuyordu. Medya çok gelişti. Bu eleştirtiler internet aracılığıyla her ortamda oluyor. Benim asıl eleştirdiğim şey şu an yönetenlerin eleştirilere karşı açık olmamaları. Eleştiri olabilir ama yine kendi bildilklerini, doğrularını yapabilirler. Eleştirenleri eleştirmek zorunda değilsin. Eleştiriler insanı motive edebilir. Eleştiri illa ki kötü bir şeymiş gibi algılanmamalı. Eleştiri adeta sandalyede sırt dayanan yerde çivi gibi olmalı.

Bolbasket: Klüp başkanı ile federasyon başkanı farklı görevleri olan insanlar. Federasyon başkanının klüp başkanı gibi faaliyet göstermemesi gerekmez mi?

Özyer: Biz de basketbolun yapılanmasında yanlış var. Basketbalda günümüzde en ileri ülke İspanya ve orada ACB diye bir kuruluş var. Böylesi bir yapılanma olmadıkça günlük işlerle uğraşırsın. Biz de asıl sorun yapalanmada ve ana çatı da. Bu organizasyona klüpler ses çıkartamıyor. Neden? Çünkü fikirleri yok. Çünkü basketbolu bilen yöneticileri yok. Adam seçimle iki sene o koltuğa geliyor ama ikinci senesini bütün olarak o seçimi kazanmaya odaklanıyor. Dolayısıyla bu yapıda ne alt yapı oluşturabilirsin ne de düzgün bir organizasyon. Oranın başında koyduğun insan da basketbolu sadece televizyondan izlemiş bir insan hatta zaping yaparken izlemiş bir insan oluyor. O adamın arkadaşları var. Arkadaşı diyor ki sen sizin takıma Ahmet’i neden almıyorsun? Niye alayım diye soruyor. Arkadaşı diyor ki “Ahmet çok iyi oyuncu”. Sonra o yönetici geliyor ve diyor ki “hoca biz ahmeti alıyoruz.” soruyoruz “Ahmet’i kaç kere izledin” diye. Cevap veriyor “methini çok duydum. Çok iyi oyuncuymuş” diyor. Yönetimler böyle olunca aslında biz burada boşa konuşuyoruz. Ligi kim yönetiyor, nasıl yönetmeli. Asıl mesele burada. Hakemlerin kulağı çekilmiyor mu? Uleb’de 24 saat içinde maç sonrası hakem hakkında rapor vermek zorundasın. Euroleaugue’deki sistemi Uleb’e de getirdiler. 3 hakem sana bir Excel file gönderiyor. Hakem değerlendirme formu. Uleb yönetimi forma bakıyor ve sonra hakeme dönüp diyorlar ki: bak İki koç da sana violation’ları yanlış çaldığını belirtiyor. İki hafta maç vermiyorlar. Bu İtalya liginde de var. İspanya liginde de.

Bolbasket: Türkiye’nin şu anda en iyi yabancı oyuncusu kim? En iyi yerli oyuncusu kim? İsim olarak değil de oyun olarak en iyisi size göre kim?

Özyer: Yerli için şu an Kaya Peker’i düşünüyorum. Yabancı oyuncu olarak ise euroleaugue performansını katmayarak sadece ligdeki performansa bakarak Shumpert diyebilirim. Onun ligde yaptığı bazı şeyler var ama Avrupa’da aynısını yapmasına izin verilmiyor.

Bolbasket: Hocam geleceğe ilişkin plan-program ne düşünüyorsunuz? Beşiktaş'ın mevcut kadrosunu düşündüğümde ve ligdeki durumunu düşündüğümde bence Beşiktaş için ideal bir aday konumundasınız. Özellikle Chatman bana öyle geliyor ki sizin oyun sisteminiz için yıllardır arayıp da bulamadığınız oyun kurucu olarak düşünüyorum. Geleceğe ilişkin planlarınız nelerdir?

Özyer: Çok iyi bir hafta geçirmedim. Bağlantılı olduğum bazı koçların yanına gidip bir dönem, kendimi geliştirmek ve vizyonumu daha farklı hale getirmek için onların organizasyonlarını öğrenebilmek için farklı bir kaç ülke ve bir kaç koçun yanında 5-10 gün geçirmeyi düşünüyorum. Kendimi yenilemek istiyorum. Gelecek sezonun başından itibaren de eğer bir teklif gelirse onlara bakacağım.

Hiç yorum yok: