24 Kasım 2011 Perşembe

Uzatmalarda Gelen Sevinç-Hüzün



Önce sevindik sonra üzüldük. 3'te üç yapmaya çok yaklaşmıştık ta ki uzatmalarda Fenerbahçe teslim bayrağını çekene kadar.

Galatasaray maçının normal süresinin son beş dakikasını ve uzatmalarını seyredebildim. O nedenle fazla bir şey söyleyemem. Zaza'nın katkı vermesi ile "Zaza'nın kazanılması olumlu bir gelişme" şeklinde bir argüman ortaya atıldı. Ben buna pek katılmıyorum şöyle ki; takımın bireysel performanslara bağımlı olması bence iyi olmaktan ziyade olumsuz bir durum. Özellikle Efes ve Galatasaray kadrolarındaki büyük değişikliklere rağmen sene başında oynadıkları takım oyunundan giderek uzaklaşarak, bireysel yeteneklerin kendilerini göstermeleri ile galibiyet almaya başladılar ve uzun vadede bunun iyi sonuçlar doğurmayacağı rahatlıkla söylenebilir. Takımın 2 hatta 3 oyun kurucu ile oynadığı, genelde de 4 kısa ile mücadele ettiğini düşündüğümüzde rakibin ise hiç galibiyet almamışl bir takım olduğunu buna eklediğimizde takımın sadece 14 asist ile oynaması ve buna karşın 20 top kaybı yapması düşündürücü.

Ancak takımın geriye düştükten sonra galibiyet için inanılmaz efor sarfetmesi ise takdire şayan bir durum. Özellikle oyuncularının terlerinin son damlasına kadar mücadele etmeleri ve maçı çevirebilmeleri sadece rakibin genç ve tecrübesizliğine değil, Galatasaray'lı oyuncuların kazanma hırsına dayalıydı. Takımın bu denli hırslı olmasını sağlayan faktör ise; taraftarının inanılmaz desteği idi. Galatasaray'ın gerçek gücünü haftaya test etme olanağı bulacağız. Galatasaray'ın bu sene neler yapabileceğini gösterecek en önemli maçı haftaya. Ya mağlubiyeti telafi edeceğiz ya da 4. olarak gruptan çıkacağız.






Fenerbahçe ölüm grubunda oynuyor. tüm takımlar eşit ayarda gibi. grup birincisi ve sonuncusu her an değişiebilir. Doğrusu Nancy ve Cantu sürpriz yaptılar. OLY, Caja Labarol, Bilbao ve Fenerbahçe rahatlıkla ilk dört'ü alır beklentisi vardı. Olmadı. Şu an için gruptan kim çıkacak o bile belli değil. tüm takımlar 5 galibiyet 5 mağlubiyet alabilir. Bu anlamda dün akşamki maç, hem gruptan çıkmak ve hem de birinci çıkmak için çok önemliydi. Fenerbahçe 3 period boyunca maçı kazanacak şekilde oynadı. 4. periodda Caja'lı oyuncular sazı ellerine aldılar ve uzatmalarda da kazanmayı bildiler.

Bogdanovic hücumda her geçen gün daha etkili olmaya başladı ama aynı bogdanovic işin savunma kısmında da giderek kötü oynuyor. San Emeterio her pozisyonda Bogdanovic'i geçti. Hatti bogdanovic durumu seyretti diyelim, savgili Spahija örneğin Sefolosha ile Emeterio'yu savunmayı neden düşünmedi doğrusu anlam veremedim. Basketbolda kısa rotasyonu da uzun rotasyonu da çok önemli. ancak kısa rotasyonu uzun rotasyonundan bir parça daha önemli önemli. kısalar iyi olduğunda vasat uzunlarla bile iş yapmak mümkün. ancak en yi uzunlara kötü kısalar eşlilk ettiğinde takımın galibiyet ççıkartması mümkün değil. Bu noktada Fenerbahçe'nin en büyük avantajı kısa rotasyonunun isim bazında çok iyi olması. Feerahçe'Nin top 16'ya kalmasını sağklayacak tek faktör bu olacak gibi. Oyuncular formsuz, koç formsuz, uzunlar kötü, sakatlar var ancak kısa rotasyonu çok kaliteli isimlerden oluştuğu için bu takım çok can yakacak. Form düzeyi arttığında ve eksikler takıma tam anlamıyla aktıldığında ise çok tehlikeli bir Fenerbahçe karşımıza çıkacak. bu arada ilginç bir şekilde takım oyunu içinde yükselme olanı olan oyunucların Fenerbahçe maçlarında ortalamaları üzerinde oynadıklarını görüyoruz. Bu sene Prigioni, printizesis, moerman, banic ve san emeterio gibi oyuncular ortalamaları üzerinde bize karşı oynadılar. Neyse yolumuz açık olsun.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Efes-Partizan (67-58)


Partizan'ın üst üste 3 haftadır kazandığını, Efes'in ise son 2 haftada kaybettiğini düşündüğümde çok zor bir maç olacağı beklentisine girmiştim. Doğrusu maç öncesi beklentim tam olarak sahaya yansımamış olsa da maç sonunda Partizan'ın dış şutları sokmaya başladığı dönemde Pekovic'İn 5 faul ile dışarda olması ve Savanovic ile o şutlara karşılık verebilmemiz maçı kazanmamızı sağladı.

Ben maçta Efes mi iyi savunma yaptı yoksa Partizan mı kötü günündeydi çok emin olamadım. Partizan kısalarının dış şutlarda gününde olmaması, Pekovic'e yardım getirmemeizi kolaylaştıran bir faktör oldu. Sİnan ile rakip oyun kurucuya baskı yapmamız ve Cenk'in de uzun kolları ile çaldığı topların savunmaya etkisi beraber değerlendirildiğinde Efes maçı kazanmayı başardı. bu galibiyette şüphesiz ki Kerem'in de rolü çok önemli. Kerem ortalama performansının üstünde oynamamış olsa maç daha kısır skorlarla devam edebilir ve Partizan, çok fazla geriye düşmeyerek maç içinde kalabilirdi. Bu durumda ise maç sonu tamamen farklı bir senaryo ile karşılaşmak mümkün olacaktı.

Efes için sorun tam olarak bu noktada başlıyor. Kinsey'in olmadığı ya da üstün performans sergilemediği durumda kısa rotasyonundaki oyuncualrın ortalamanın üzerinde oynamaları gerekiyor. Hem de bir tanesinin değil en az iki üç oyuncusunun ortalama üzerinde oynaması gerekiyor ki Efes maçı kazanabilsin. bu minvalde dün akşam, Kerem, Vujacic ve Cenk kendi oyun ortalamalarının üzerinde oynayarak maçın kazanılmasında önemli rol oynadılar. Sinan'ın savunma performansı da bu maçta önemliydi. Yağtığı baskı ile rakibin hücum düzenini bozması genel olarak önemliydi. Vujacic kendine değil takıma oynadı ve verimliği arttı. 1,2 asist ortalaması ile oynuyordu dün 3 asist yaptı. Vujacic'in bu oyunu istisna değil, rutin olmalı.

Bireysel performanslar dışında Efes'de küçük de olsa bir değişim vardı. tam saha baskı yerine yarı saha baskıyı daha fazla uyguladılar ve bu oldukça işe yaradı. Bakalım bu düne özel bir görüntü müydü, yoksa genel olarak bir strateji değişikliği mi?

Kazanılması gereken bir maçı Efes kazandı. Ancak bu galibiyet takım olgusu ile değil, bireysel performanslar ile geldi. Kinsey'siz Efes tat vermiyor. Umarum Kinsey sakatlık öncesindeki formu ile takıma dönebilir.

Ilievski transferi öncesinde Efes pilsen Kerem'e yedek değil, Kerem'i yedek bırakacak bir oyun kurucu peşindeydi. Huertas, Spanoulis gibi isimler olmayınca Efes ilievski'yi transfer etti. Kerem'e yedek oyun kurucu aldı. ılıevski çok kötü oynuyor. Bunu formsuzlukla açıklamak kolay değil. umarım üzerindeki ölü toprağını bir an evvel atabilir.

18 Kasım 2011 Cuma

Mağlubiyetler...




Galatasaray'la başlayalım.

Öncelikle her takımın çekinebileceği bir kadro kurdu. Siena'nın ve Barca'nın bize karşı maçtaki konsantrasyonları üst düzeydeydi ve maça iyi başladılar. Siena maçından farklı olarak Galatasaray geriye düştüğünde dahi kazanmayı umuyorlardı. Belki sizlere anlamlı gelmeyecek ancak Wallace dışarıdan 5/3 ile oynarken aynı pozisyonda Cevher'in 4/0 ile oynaması maçın kaybedilmesine neden oldu.

Galatasaray için bu önemli bir kayıp değil. Hatta iyi tarafından bakıldığında Barcelona'nın oynadığı maçlarda (union olimpija haricinde onda da sadece 1 sayı farkla) period dahi kaybetmediği düşünüldüğünde Galatasaray’ın bir periodu berabere iki periodu ise önde kapattığı notu bence oldukça önemlidir. özellikle son periodu Galatasaray’ın 18-9 gibi bir skorla önde kapatması Barcelona ile oynayan diğer takımlarla bizim farkımızı göstermesi açısından bence önemli bir done. Rakibi dışarıya zorlamamız ve her iki alanda da iyi savunma yapmamız yardımlaşma ve yardım sonrasında hızla seti yeniden oturtabilmemiz çok olumluydu.

Böylesi maçlarda kadro ve takımın ismi belirleyici oluyor. Cevher Wallace'den daha iyi bir şutör olmasına rağmen gözü kapalı yapabileceği atışlarda buralarda oynama alışanlığı olmadığından ya da rakip takımın isminin onun psikolojisi üzerinde yarattığı baskı nedeniyle o atışları sayıya çeviremezken Wallace EL kariyerinde 4 maçta toplamda 4/0 üçlük atmışken bize karşı 5 atış deneyerek bunun 3'ünde başarılı olmasını oynadığı takımın isminden kaynaklandığını söylemek mümkün.

Neyse, Galatasaray camiasından basketbolu bilenler bu maç sonrasında üzülmemişler hatta gelecek için olumlu ışıklar görmüşlerdir.





Efes'le Ddevam edelim
Efes için benzer şeyler söylemek pek mümkün değil. Efes'de coaching ve kısa rotasyonun zaafları göze çok batıyor. Kinsey'in sağlam dönmesi önemli. Farkın kapatılması çok önemliydi ancak kapanan farkın açılması gelecek için kötü oldu. Muhtemel bir üçlü averaj durumu düşünüldüğünde bu farkı efesin kendi lehine çevirmesi kolay olmayacaktır. Ufuk'un son dönemlerin en formda uzunu Barac'ı sadece 8.30 dakika kullanması önemli bir sorun. Sinan'ın bu düzeylerde 30 dakika oynaması keza Cenk'in 15 dakika civarı süre alması kısa rotasyonundaki sorunu adeta gözler önüne seriyor.

Ancak en önemli sorun Ufuk'un takımı yönetememesi. Böyle bir rotasyonu kullanmak için daha kariyerli bir koça takımın ihtiyacı var. Maç sonrası Madrid koçu EL'de 20 sayılık bir fark kolay değil diyor. Efes'e karşı bu farkı yakalamak daha da zor. Daha kötü bir kadro ile kendinden daha iyi bir kadroya karşı fark atmak gerçekten çok yaşanan bir olay değil.

Bu noktada uzun oyuncuların ancak kısaların onlara pozisyon hazırlamaktaki yetenekleri kadar oynayabileceğinin altını çizmemiz gerek. Sene başında Efes Kerem Tunceri'yi yedek bırakacak bir oyun kurucu peşindeydi. Huertas, Spanoulis gibi. Ancak aldıkları isim Kerem'e yedek oldu. En önemli sorun özellikle guard rotasyonunun gerek hücum gerekse savunma açısından yeterince güçlü olmaması. Top 16'ya kalındığında iyi bir transfer ile bu sorun aşılacaktır. Kinsey'in sağlıklı dönmesi de oldukça önemli. Bu iki durum gerçekleştiğinde Efes'i daha iyi yerlerde göreceğiz.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Fenerbahçe Cantu: Uzatmalarla gelen Şans


Fenerbahçe çok formsuz günlerden geçiyor dolayısıyla çok kötü oynuyor. buna karşın Cantu adeta grubun sürpriz takımı hüvviyetinde. dün geceye kadar 3 galbiyet 1 mağlubiyet ile caja labarol ile birlşikte grubun zirvesinde idiler. Muhtemelen kuralar çekildiğinde grupta liderlik mücadelesi yapabilmeyi umut eden takımlardan birisi değildi Cantu ve koçları Trinchieri için de hedef top 16 idi fazlası değil. Grup birinciliği ya da ikinciliği gibi hayalleri yoktu muhtemlen. fenerbahçe'nin bulunduğu grup öyle bir hal aldı ki doğrusu neredeyse her takımın grup birinciliği ile sonunculuğu şansı eşit gibi. 3 takım 3-2 galibiyet ile birinci sırada iken diğer 3 takım ise 2-3 galibiyet oranı ile son 3 sırayı paylalıyorlar. her takım her takımı yenebiliyor. keyifli bir grup. İşte bu noktada galibiyet kadar önemli olan bir durum var o da averaj. Şu andaki görüntü devam ettiği takdirde bu grupta her takım beş galibiyet 5 mağlubiyet yakalayabilir ve averaj belirleyici olabilir. işte uzatma ile gelen şans aslında buydu Fenerbahçe için. Tatlı bir fark 7-8 sayılık bir fark yakalanabilirdi. Ama konsantrasyon eksikliği, coaching eksikliği ile birleşince arzue dilen fark olmadı ama en azından galibiyet geldi.

İşin güzel tarafı Fenerbahçe gerçekten çok formsuz iken 5 maçta 3 galibiyet alabildiyse birazcık form tuttuğunda, Ukic biraz takımı oynattığında bu gruptan rahatlıkla lider olarak çıkacaktır. Düşünün siz, Mirsat yok, Marko yok, ukic formsuz, Jerrels çok kötü, Bogdanovic istenen kıvamde değil, preldizc ise insiyatifi almıyor ve siz formda bir rakibi yenebiliyorsunuz. İşler bu kadar kötü iken alınan bu galibiyetler işler biraz düzeldiğinde çok değil, Ukic biraz form tuttuğunda liderlik kapısını Fenerbahçe için aralayacaktır.

Maçı Fenerbahçe toplamda sadece 6 asist ile tamamladı. Asist sayısı takımın takım olmaktan ne kadar uzak durdurğunu gösteren önemli bir gösterge. Sorun ise mevcut guard rotasyonu ile uzun seçimleri arasındaki kısır döngüde yatıyor. Gerek Jerrels gerekse Ukic ikili oyunları seven oyuncular ancak Fenerbahçe pivotları ikili oyun konusunda oldukça ağır kalıyorlar. bu da asist sayılaının çok düşmesinin önemli bir nedeni o0larak karşımıza çıkıyor. Ukic çok yönlü bir oyuncu olduğpu için toparlandığında takımı farklı şekilde oynatacak ve takımın ve kendi bireysel istatistiklerini de yükseltecektir. Diğer durumlarda Preldzic'in hücumu organize etmesi gerekiyor ancak dün akşam Perldzic de kötüydü.

Son tahlilde yaptığı baskı ile özellikle maçın kırılma anlarında yaptığı baskı ile rakibi top kayıplarına sürükleyerek Fenerbahçe asist dezavantajını ortadan kaldırabildi ve galibiyete uzanabildi. Tebrikler.

11 Kasım 2011 Cuma

Takas: Efes vs. Maccabi


Çok değil sadece koçları değiştirseydi bu iki takım acaba nasıl bir sonuç ortaya çıkardı sorusu çoğumuzun aklına gelmiştir. Ya da Farmar ile Vujacic yer değiştirseydi ne olurdu? Belki biraz iddialı olacak ama koçlar sabitken Farmar Vujacic takasının bir işe yaramayacağını düşünüyorum ancak koçlar değişse ve farmar Vujacic takası olmasaydı Efes'in rahat bir şekilde çift hanelerde maçı kazanacağını söyleyebilirdim.

Maç sonrası sevgili Ufuk Sarıca "istatistiklere baktığımızda" diyor "ilginç rakamlar görüyoruz daha önce hiç 33 tane üçlük denememiştik." Çok yerinde bir tesbit doğrusu ancak Ufuk Sarıca'ya ilişkin sorun da tam olarak burada başlıyor. İstatistik kağıdına bakmadan sorunu tesbit etmeliydi ve özellikle son period oyuncularını içeriden oynamaya teşvik etmemliydi. Geçmiş olsun diyelim. Önemli bir kayıp oldu hatta telafisi pek de mümkün gözükmeyen bir kayıp.

Daha önce de yazmıştım bu sefer uygulamalı izleme fırsatımız oldu.

Partizan zaferinden sonra yazdıklarım adeta dün geceyi anlatıyordu: "...Ancak Efes kısa rotasyonunun ben yetersiz olduğu inancındayım. Kinsey her maç böyle oynarsa sorun olmaz ancak Kinsey'den verim alınamadığında Efes kısa rotasyonunda sayı ve asist kısırlığı göze çok fazla batacaktır. Eskilerde Nicholas'a, geçmiş senelerde rakocevic'e düşen yük bu sene de Vujacic'e düşer ve takım oyunundan hızla uzaklaşılabilir. Bu kısırlık uzunlara da yansır ve geçmiş senelerdekine benzer bir kilitlenmeye yol açabilir..."

1 ay öncesinde bu değerlendirmeyi ben yapabildiysem, Ufuk Sarıca ve Efes teknik ekibinin buna ilişkin herhangi bir planları olmadığı söylenemez. Muhtemelen top 16'da aşamasında kısa rotasyonuna hücum gücü yüksek bir oyuncu dahil edeceklerdir. Alternatif senaryo ise Sinan ve Doğuş'un hücumda etkili olmalarını beklemek...

Son günlerde çok kullandığım tabirle her şeye rağmen enseyi karartmamak gerektiğine inanıyorum. Efes'in kısa rotasyonundaki skıntısına rağmen çok güçlü bir kadrosu var. Dün Barac haricinde hiçbir oyuncusundan yeterince verim alamamasına rağmen maçı kazanabilecek duruma gelmişti. Efes teknik ekibinin takım üzerinde biraz daha etkin olması, doğru şut imkanlarını doğru oyuncular için yaratacak oyun planları ile Efes daha iyiy yerlere gelebilir. Efes'İn mücadelesi ve direnci dün akşamki sonuca rağmen beni memnun etti.

Maç sonrası Blatt'ın açıklamalarında; Maccabi'nin her periodu önde bitirdiği ayrıntısı görmek mümkün. Ancak Maccabi ilk beşi maç genelinde Efes ilk beşinin gerisinde kaldığını da biz ekleyelim. Önemli bir ayrıntı Maccabi benchten 30 sayı bulmuşken Efes sadece 19 sayı bulabildi. Zaten aradaki farkı yaratan unusr da bu oldu.

Son söz Ufuk pek de gününde olmayan Savanovic'i Ersan'dan daha fazla oyunda tutarak bence önemli bir hata yaptı. Ama genel eleştiri olan ersan ve savanovic'i yanyana oynatmaması tercihi bence özellikle bu maç özelinde çok doğruydu. Blatt takımlarının hızlı oyunu sevdiğini düşündüğümüzde, ona karşı üç numara için yeterince hızlı olmayan savanovic ya da ersan tercihi pek de mantıklı olmayacaktır.

10 Kasım 2011 Perşembe

Parçalı Bulutlu



Slovenya deplasmanından Galatasaray galibiyetle dönmeyi başararak EL'deki ilk sezonunda 2 galibiyete, iki deplasman galibiyetine ulaşmayı başardı. Mevzu basketbol olunca erken ötmek pek doğru olmasa da bence galatasaray Top 16 biletini bu galibiyetle cebine koymuş oldu. Unics'i deplasmanda 4 sayının üzerinde yenebilirsek üçüncü olarak üst tura çıkarız.

Galatasaray pek de iyi oynamadığı maçı biraz zorlansa da maçın kırılma anlarında daha doğru bir oyunla kazanamyı başardı. Maça ilişkin söylenebilecek çok şey var ama bunlara fazlaca girmeden genel yoruumu paylaşmak istiyorum. EL'deki ilk maçtan itibaren sözünü ettiğim bir konu var. Rakip, ikili oyunları durduğunda, Lakovic de pek iyi bir gününde değilse Galatasaray nasıl galip gelebilir? 5 numarada Songolia'yı değerlendirerek onun post oyunundan yararlanmak bir çözüm olabilir. Ya da Shipp üzerinden yine post up oyunu çizilebilir. Takımın hücumda ikili oyun haricinde alternatif üretmek zorunda olduğunu burada defaten yazmıştım. Dün sürpriz şekilde Lucas'ın post up'larına şahit olduk. Umuyorum Mahmudi böyle yeni oyunları salonda sahnelemeye devam eder çünkü buna çok ihtiyacımız var.

Lakovic arzu edilen skor patlamasını 2-3 haftadır yapmıyor. Lakovic geçmişinde çok skorer bir oyuncu olsa da mental olarak takımın bir parçası olmayı daha çok tercih eden bir basketbolcu. Panathinakos'da oynadeığı 3-4 sezonda EL'de 13 sayı civarında bir ortalama tutturmuştu. Panathinaikos'dan önce Krka Novo'da ELde'ki ilk sezonunda 20'lerin üzerinde bir sayı ortalaması ile oynamıştı ama o takımda da doğrusu çift hanelere çıkabilecek başka bir oyuncu yoktu desek yeri var. Kısacası Lakovic attırmayı atmaktan daha çok seven bir oyuncu. Lakovic bireysel zorlamaları ile değil takımın işleyişi içinde sayı üreten ve takımın işleyişini güzelleştiren bir oyuncu. Maç boyu sevgili yorumcu ve anlatıcı abimiz/kardeşimiz Lakovic'in sahne almasını istediler. bu bence yanlış bir beklenti. lakovic işler yolunda gitmediğinde sazı eline alıp takımı sürükleyecek Spanoulis tarzı bir guard değil. Bunu yapamaz demiyorum ama o bunu tercih etmez. Takımı oynattıran ve o oyun esnasında bulduğu pozisyonları değerlendiren çok değerli bir oyuncu. Molalarda koçu adeta 18 yaşındaki bir oyuncu heyacanıyla dinleyen ve parkede elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan, görevini yerine getiren değerli bir oyuncu. sahne alacağı anlar, daha fazla sayı yapacağı anlar tabi ki olacak ama tek başına takımı taşınmasını beklemek; onun ruhuna ters ayrıca Galaatsaray'ın kaliteli kadrosuna haksızlık ve de Euroleague kalitesine aykırı bir istek. Bence bu maç özelinde Lakovic'in konuşulmasından ziyade diğer oyun kurucuları ender ve Tutku'nun konuşulması lazım. Toplamda 30-35 dakika süre alan bu guard ikilisinini ben asist yaptığını hatırlamıyorum.En az toplamda 3-4 asist yapmış olmaları gerekirdi. buna karşılık çok kötü günündeki Andric 3 asist ile maçı tamamladı yanlış hatırlamıyorsam. Furkan'a da bir parantez açmak lazım. Süre verildiği takdirde genç oyuncuların neler yapabileceğini göstermesi açısından güzel bir örnek. gerek Karşıyaka'da aldığı süreler ile tecrübesini arttıran genç oyuncu EL'de de bileğinin hakkıyla aldığı süreleri başarılı bir şekilde değerlendiriyor. yolu açık olsun. Karşıyaka'da onun üzerinde emeği olan tüm hocalarının dün akşam dururla Furkan'ı izlediklerini hissettim. Zaza sağlam olsaydı belki ilk beşte onu görecektik ve böyle bir Furkan izleyemeyecektik.


Fenerbahçe kötü oyununa devam ederek bir galibiyet hem de deplasmanda ciddi denebilecek bir rakibi yendi. Ciddi denilecebilecek diyorum çünkü ilk maçta OLY'u rahat bir şekilde yendiler sonrasıdna ise 3 mağlubiyet aldılar. Bilbao bir zamanlar Kaan Kural'ın Fenerbahçe için kullandığı terimle Kaos oyunu ile rakibi bozan değişik bir takım. Hızlı oyun ile telaşlı oyun arasında bir yerlerde garip bir takım. Vakti zamanının real madrid'inin kemiği ellerinde ve iyi denilebilecek eklemeler ile vasat üstü bir kadroları olmasına rağmen garip bir hücum anlayışı ile bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. OLY gağlibiyeti sonrasında Cantu Nancy gibi grubun zayıf denilebilecek takımlarına mağlup oldular. O mağlubiyetleri unutturabilmek ve telafi edebilmek için ellerindeki belki de son şans Fenerbahçe'yi yenmekti. Bu Fenerbahçe^'yi yenmek doğrusu çok da zor değil. Neyseki buna muvaffak olamadılar.

Fenerbahçe'lilerin enseyi karartması için bence sebep yok.Nancy maçını saymadığımızda takımın asist ortalaması 7,5 civarında. En önemli sıkıntı da bu. Bunun temel nedeni ise özellikle oyun kurucuların kötü durumu. Ukic birazcık toparlansa Fenerbahçe bu gibi maçları en az on sayı farkla rahatlıkla kazanır. Ukic'in anlamsız kötü oyunu ve Engin'in hala tam düzelememiş olması takımın Jerrels'ın ellerine teslim edilmesi ile sonuçlanıyor. Jerrels her ne kadar son periodda maçı kazandıran adammış gibi gözükse de kötü şut seçimleri ile (sokması seçiminin doğru olduğu anlamına gelmez) takımının oyununu bozuyor. Fenerbahçe'nin şu anda oyunu kurmak konusunda elindeki tek seçenek Preldzic. o da her maç Nancy maçındaki gibi olamıyor. Mümkün mertebede top Preldzic'in elinde kalmalı. Bu noktada ben Spahija'nın seçimlerinin de tartışılması gerektiği kanaatindeyim. özellikle Vidmar bu uzun rotasyonunda sadece 15 dakika oynayacak oyuncu değil. Vidmar birazcık bana Godfread'i hatırlatıyor. Basketbol erkek oyunu derdi. kendisine yapılan faulleri göstermek yönünde bir çaba sergilemez ve kendi gücüyle elinden geleni yapardı. Vidmar, aynı Godfread gibi kendisine yapılan faulleri göstermiyor bu nedenle sıfır tolerans olan bir ortamda dahi lehine çalınabilecek pek çok faul, çalınmıyor ve pota altında düşük yüzde ile oynumuyormuş izlenimi uyanıyor. Spahija Vidmar'ı daha uzun süre oyunda tutsa o çalınmayan fauller biraz daha fazla çalınmaya başlayacak ve Vidmar muhtemelen kendisini bulacaktır. Bir de Vidmar doğru yerde topla buluşturmuyor bunun en önemli nedeni de oyun kurucuların formsuzluğu ya da basketbol akıllarındaki yetersizlikten kaynaklanıyor. Fenerbahçe rakibini, rakibinin oynadığı şekilde yenmeye çalışıyor. kendi oyununu dayatamıyor bu bağlamda iki fizikli pivotu olan Fenerbahçe, rakibin duruduramayacağı bu oyuncular yerine maçın önemlice bir kısmında Gist'i 5 numarada kullanarak rakibin teleşlı oyununa ayak uydurdu. Bu seçimin ben yanlış olduğunu düşünüyorum ancak işin bir başka boyutu da var. Spahija belki de haklı olarak şunu düşündü. Oyun kurucular kötü olduğu için pivotlardan yararlanamıyorum o zaman ben de Biilbao gibi takımı kısaltıp daha hızlı olayım istedi. bu noktada Harvelle'n sakatlanması Fenerbahçe'nin işini kolaylaştıran önemli bir etmen oldu.

Fenerbahçe oyun kurucu pozisyonununun acilen sağlıklı bir Engin'e ve geçen seneki Ukic'e ihtiyacı var. onlar geldiği zaman işler Fenerbahçe için çok daha farklı olacak.

4 Kasım 2011 Cuma

Gallinari'nin Oscar Adaylığı Kısa Sürdü ve İyi ki Varsın Sefolosha


Yıllar sonra Efes'i ama o eski, Naumoski'li Ufuk'lu Volkan'lı Richard'lı Tamer Oyguç'lu Efes'i hatırladım. işte Efes'in EnFES savunması bir oyuncunun (basketbol yeteneklerinden ziyade aktörlük yeteneklerini konuşturan bir oyuncunun) ne duruma düşebileceğini göstermesi açısından da keyif vericiydi. Gallinari'ye 9 faul çalındı ama çalınanlardan hangisi gerçekten fauldü? Gelen her teması gosterebilmek adına abartılı uçuşlarını izledik. Gerçekten bu konuda çok yetenekli ve zamanlaması harika. Ağır çekimde seyrederken Efes'li oyunculardan teması alış anındaki reaksiyonu, kısacası zamanlaması gerçekten mükemmel. Faul almak için kullandığı enerjiyi ve zamanlamayı basketbola ayırsa hem takımı hem de biz izleyicler için daha hayırlı bir görevi yerine getirebilir. Maçın sonunda hakemler Gallinari'ye arzu ettiği Oscar heykeli yerine soyunma odasının loş koridorlarını uygun gördüler. Ama sonrasında seyirci reaksiyonundan çekinerek, parkedeki EA7 beşlisinin Efes'lileri pataklamalarına seyirci kalmayı tercih etti hakemler.

EA7 Milano Güçlü bir takım. Çok iyi oyunculardan kurulu. Özellikle Gallinari ile çok can yakabilecek güce sahip. Ancak Efes rakibini ciddiye alıp savunmasını bu şekilde konuşturduğunda rakibin galip gelebilmesi için ekstra bir skorer ya da mevcut skorerlerinden ekstra bir performans almak zorunda. Dün EA7 ne ekstra bir skorer bulabildi ne de mevcut skorerlerden ekstra bir katkı. Tebrikler ve teşekkürler Efes geçen haftaki mağlubiyeti bu güzel savunma basketbolu ile unutturduğu ve telafi ettiği için. Umarım bundan sonraki maçlarında telafi edilecek bir başka mağlubiyet almazlar. Çünkü EL'in ilerleyen haftalarında telafisi mümkün olmayan maçlar Efes'i bekliyor. Kinsey'i ise ayakta alkışlamak istiyorum. Olumsuz gördüğüm pek çok şey var. özellikle Vujacic'den skor katkısı alamadığında rakip içeri kaçtığında kısa forvetlere uygun şut imkanı yaratamıyoruz ama bunlar halledilebilecek sorunlar. En önemli sorunlar ise guard rotasyonununu ve coaching'in f4 için yetersizliği. Kritik maçlarda Kerem'in ve İlievski'nin iyi oynaması gerekecek. Neyse olumsuzlukları bir kenara bırakarak galibiyetin ve savunmanın keyfini çıkarmak lazım.

Fenerbahçe maç sonrası Ömer'in çok güzel özetlidiği gibi 30 sayı farkla galip kapatacağı maçta neredeyse mağlup olacaktı. Akingbala olmadan oynamaya alışık olmayan Nancy, Fenerbahçe'Nin etkili oyunu karşısında tamemn dışa bağımşlı halde oynamaya başladı ve 20'li sayılar civarında bir farkla geriye düştü. İkinci yarı başlarak hepimiz Fenerbahçe'nin vurup geçeceğini bekliyorduk ama tam tersi oldu. Ancak Akingbala yoksa da bizler varız ve Fenerbahçe pota altından oynarız diyen Nancy'li oyuncular çok yetenekli olmasalar da sadece ve sadece Fenerbahçe'nin pota altı savunma zaafını birazcık kazıyıp maçı kazanma noktasına kadar yaklaştılar. Neyseki maçlar 40 dakika. 42 dakika olsa muhtemelen Nanacy maçı alıp evine öyle gidecekti.

Fenerbahçe çok güçlü ve çok iyi oyuncualrdan kurulu ancak savunmayı bir türlü toparlayamıorlar. Fenerbahçe savunma yapmaya başlayınca bence EL'in en güçlü takımlarından birisi olabilecek kapasiteye sahip. Sefolosha'Nın muhteşem oyunu hepimize keyif vcerse de Fenerbahçe teknik heyetinde olsam bundan memnun olmazdım. Marko dönene kadar idareten alınan ve savunması ile önplana çıkması beklenen oyuncunun başrolü kapması düşündürücü.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Hedeflenmemiş Maç


Dün Siena üzerine uzun b,r değerlendirme yaparken içimde küçük de olsa bir umut vardı Galatasaray'ın galip gelebileceğine dair. Bu umudu maç başlamasına bir saat kala Mahmudi'nin maç öncesi değerlendirmesini okuyana kadar da korumuştum . Mahmudi, Siena için herhangi özel bir önlem almadığını, galibiyet için sahaya çıkacaklarını ve deplasmanda galip gelmenin zor olduğunu vs. söylemiş. o an maçı daha başlamadan kaybettiğimize inandım. Pianigiani Galatasaray'ı çok iyi etüd ettiğini maç öncesi açıklamalarında fısıldamıştı. Benim gördüğüm kadarıyla Siena'nın Galatasaray'ı ciddiye aldığı kadar biz onları ciddiye almadık. Bu anlamda aradaki skor farkı kadro kalitesindeki farktan değil ciddiyet farkından ve özellikle de sevgili Ataman'ın eski iki yardımcısı (Mahmudi ve Pianigiani) arasındaki farktan kaynaklandığına inanıyorum.

Galatasaray'ın deplasmanda aldığı prokom maçı dahil olmak üzere, bu sene sürekli bir noktanın altını çizmeye çalıştım. İkili oyunlar önemli olmakla birlikte ona önlem alındığına alternatif hücumlar yaratmak zorundayız. Dün bir iki kere Songolia üzerinden post up oyunu denedik. Ama orada da yanlış yaptığımızı düşünüyorum. Songalia'yı pivot pozisyonuna kaydırıp post up denedik. Onun yerine Songalia dört numarada iken bu oyunu deneyebilirdik belki.

En önemli sorunlarımız ise perde kullanarak penetre eden sevgili Ender ve Tutku'nun tek yönlü oyuncular olduğunun bu maçta aşırı göze batması oldu. Tutku içeri girdiği her pozisyonda uzunu aradı. Aslında iyi gününde olan Shumpert ve Songolia'ya şut imkanı yaratacak dışarı pasları verebilseydik oyunun içine girme şansımız olabilirdi.

Evimizde Unics maçına üzüldüğüm kadar doğrusu bu maça üzülmedim. Ez cümle; Pianigiani'nin eli öpülesi bir adam olduğunun altını çizmek isterim.

Rakip Monapashi Siena: Mensana Basket


Siena 19. yüzyılda kurulmuş eski ve köklü bir klüp. Ancak bizim için hikaye; 2001 yılında başlıyor. 90'lı yıllar İtalya basketbolu denince akla gelen takımlar Bologna ekipleriydi. 2001 senesinden itibaren bu görüntünün değişmeye başladığını görüyoruz. Bologna takımlarının hakimiyetine Siena son veriyor. Siena'nın bu ani yükselişi ve 2000'li yıllara damga vurmasında fitili ateşleyen ise tanıdık bir isim: Ergin Ataman. Siena Ataman ile Avrupa kupası (saporta) alıyor ve akabinde Euroleague'e katılıyor. Euroleuge'de Mirsat, Stefanov, Vukcevic ve Kakiozis gibi yakından tanıdığımız oyuncularla F4'e çıkmayı başarıyor hemde EL'e katıldığı daha ilk sezonunda. Benetton'a şanssız bir şekilde yeniliyor ve final oynama şansını kaybediyor ancak CSKA'yı yenerek 2. olarak Avrupa macerasını o sezon için tamamlıyor Siena. Bizim için burada hikayeye bir ara verme zamanı çünkü 2 senede bir saporta kupası kaldıran bir de F4 kazandıran koçla yollar ayrılıyor ve recalcatti dönemi başlıyor. Recalcatti döneminde Thornton, Vanterpool ve Andersen gibi eklemeler ile takım yine F4 yapıyor ancak uzatmalarda yine bir İtalyan takıımına ama bu sefer Bologna takımına kaybederek final oynayamıyor. 3. lük maçında yine CSKA ile karşılaşıyor ama bu sefer Marcus Brown faktörüne teslim oluyor ve CSKA'da hem bizim hem de Siena'nın tanıdık olduğu başka bir isim, ribaunt canavarı Mirsat da CSKA'nın galibiyetinde önemli rol alan bir diğer isim olarak karşımıza çıkıyor. Kısacası Recalti ile başlayan sezon en azından Avrupa mecrasında Ataman'dan az da olsa başarısız kabul edilebilir ancak yerelde hem italya ligi hem de italya kupasını aldıkları için Siena tarihinin belki de en başarılı dönemlerinden birisi olarak da kabul edilebilir. Recalcatti 2004-2005 döneminde daha savunmacı ama daha az skorer bir takımla yola devam etme kararı alıyor ve Top 16'dan ötesini göremiyor. 2005-2006 ise Recalcatti için son oluyor ve top 16'yı bile göremiyor takım. 2006-2007'de Recalcatti dönemininin başarısızlığı ile takım EL'e katılamıyor ve ULEB'de mücadele ediyor ve bu dönem Piagiani döneminin başlangıcına tanıklık ediyor. ULEB'de çeyrek finalden ötesini göremiyorlar ancak ligde şampiyon oluyorlar. Bugünkü Siena'nın o günlerde temellerinin sağlamlaştırıldığını görmek mümkün. 2007-2008 tekrar El'de oynuyorlar ve tekrar F4'e kalıyorlar. İlk beşi McINtyre, Kaukenas, Sato, Stonerook ve Eze. YEdeklerde de önemli isimler Lavrinovic ve İlievski var. Savunma ve hücumu bir arada etkin bir şekilde götürebilen ender takınlardan birisi haline geliyorlar. Maccabi'ye kaybedince 3. lük maçında rakipleri olan Tau'yu uzatmalarda yenerek 3. olarak sezonu bitiriyorlar. Ligde ise yine hem lig hem de kupa şampiyonu olmayı başarıyorlar. 2008-2009 top 16'dan sonra play-off'da karşılaştığı Panathinakos'u geçemiyor ama yerelde hem lig hem de kupa şampiyonluğu ile başarılı bir sezon oluyor. 2009-2010 sezonunda top 16'dan ötesini göremeyen İtalyan ekibi yerelde son 3 sezonda olduğu gibi hem kupa ve hem de lig şampiyonluğunu aldığı için başarılı kabul ediliyor. 2010-2011 sezonu ise McIntyre devrinin kapandığı ve yerine MCCalebb'in gelmesi ile en azından Avrupa arenasında yeniden ivme kazanıyor ve F4'de oynuyorlar. Panathinaikos'a kaybediyorlar ama Messina'lı real'i rahat bir şekilde yenerek 3. olmayı başarıyorlar. İtalya liginde de şampiyon olarak yine başarılı bir sezon geçiriyorlar. piagiani ile birlikte son beş sezondur lig kupasını kazanmayı başarıyorlar.

Doğrusu 2010-11 seoznunda Sato'yu kaybetmiş olmanın Siena için düşüşün başlangıcı olacağı inancındaydım. Ancak Kaukenas'ın dönüşü ile o açık kısmen de olsa kapandı. Ama yine de Jaric'in vasat altı oyunu ile bir yere ulaşamayacaklarını düşünüyordum. Play-off'da OLY'a karşı ilk maçta aldıkları 50'sayılık farklı mağlubiyetle ne kadar haklı olduğumu düşünmüştüm ancak daha sonra üst üste OLY'u 3 kere mağlup ederek yine F4 yapmayı başardırlar.

Siena'nın kemiğini oluşturan oyuncular bu takımda en az 2-3 sezon oynamış oyuncular. 6-7 sezon oynayanlar bile var. Geçmiş senelere kıyasla önemli olduğuun düşündüğüm bir farklılık yaşandı takımda. Sienada kaukenas genelde iki numarada oynardı. ilk geldiği sezon bir dönem 3 numarada da kullanılmıştı. Geçmiş senelerde iki numarada hem savunmada aksamayan ama hücudma da etkili domercant, hairston gibi oyucnuları vardı Siena'nın. Daha öncelerde ise vanterpool vardı. Siena tarhinin önemli bir döneminde iki numarada skorer Amerikalı oyuncu bulunuyordu. Ama Sato'nun varlığı nedeniyle Kaukenas hep iki numarada kullanılıyordu. Zisis de dönem dönem iki numaraya kayıyordu. Şİmdi de juan Summers ile yollar ayrılmış ve onun yerine rakocevic'le anlaşılmış. Bu savunma açısından önemli sorun yaratacaktır Siena kısa rotasyonunda. Kaukenas 2 numarada daha az ve 3 numarada daha fazla dakika alacak ve bu onun verimliliğini de azaltacaktır. Rakocevic'den beklenen hücum katkısını alamadıklarında işler Siena için pek de iyi gitmeyebilir.

Ancak özellikle Siena pivotları çabuk ayakları ile bizim pick and roll oyunumuza mani olabilirler. Piagiani de bunun farkında. maç öncesi açıklamasında Galatasaray için pick and roll oyununu çok iyi oynayan tehlikeli bir takım olduğunu söylüyor. Bence tekl avantajımız Siena kısa rotasyonunun eskisi kadar savunmacı olmaması. Eğer bunu değerlendirebilirsek bir sürpriz yapabiliriz. Umarım Moss bizim için olumsuz bie sürpriz yapmaz. 14 dakika civarı ortalaması olan Moss'un bizim maçta 20-25 dakika süre alabileceğini düşünüyorum.

Özellikle EL maçlarında maalesef Lakovic'e çok fazla yük bindiriyoruz. bunun bence en önemli sebebi EL taecrübemizin olmaması. O yüzden topu eline alan şut atabilecekken bile lakovic'i arıyor. Bu ise bizim o akıcı ve hızlı paslaşmamızı anlamsız kılıyor. Bence maçın kilidi Lucas'ın McCalebb savunması olacak. Eğer orada biraz güçlü kalabilirsek ve Shipp saçmalamadan skor üretmeye çalışırsa Siena kısa rotasyonunun savunma zaaflarını göze batar hale getirebiliriz. Mahmudi ise bence çok önemli bir sınav verecek. Pick and roll dışında kolay set hücumu yaratayı başarırsa bu maçı alabiliriz. başarılar...