8 Aralık 2012 Cumartesi

Efes Evinde Kayıp (Efes: 76- Cajasol: 91)

Daha zayıf olan kadro'nun daha iyi bir takım olduğunu gösteren bir maç oldu adeta. Aslında garip bir şekilde aynı şeyi hem fener hem de efes için söylemek mümkün. McCalebb ve Farmer sahada değilken (fiziki ya da mental) her iki takımımız ne yapacakları ya da daha doğrusu yapamayacakları ile maçın kendileri adına sonunu hazırlıyorlar. Garip bir şekilde zayıflıkları maç içinde aşırı ön plana çıkıyor ve kuvvetli yanlarını bir türlü sergileyemiyorlar. Aslında Fenerbahçe'yi ayrı yazmayı planlamıştım ama paralellikler o kadar fazla olunca aynı yazı içinde hem Efes hem de Fener'i değerlendirmek mümkün. Efes'in kadrosu biraz daha kuvvetli ama kenar yönetimi açısından Fenerbahçe bir adım önde. iki takımın da pota altı savunması kötü. Batiste çok yaşlanmış. Baby Shaq bile ona karşı çabukluğunu kullanıyorsa bu noktada düşünmek lazım. Kaya ve ilkan haricinde ayağı çabuk oyuncu yok pota altında. Kaya düşünülmüyor. basketbol oynamak için her türlü fiziki yeteneğe sahip ilkan ise hem tecrübesiz hem de savunmada hücumdaki kadar aktif olmayı sevmiyor. Efes için işler görece yolunda. Vujacic haricinde herkesin kötü oynadığı bir günde(mahumudi de kötüydü) mağlubiyet kaçınılmazdı. Vujacic'in bu oyunu devam ederse Efes'den daha iyi sonuçlar bekleyebiliriz. Ancak aynı Fenerbahçe gibi pota altı savunmasına bir çözüm bulmaları şart. ihale, Barac'a kalıyor ancak rotasyondaki 5 oyuncundan tek birindeki sorun bu kadar can acıtmaz bence. Barac çok değerli bir oyuncu kim ne derse desin. Ancak pota altında barac'la birlikte oynarken onun açıklarını kapatabilecek bir oyuncu olmaması büyük sorun, savunmacı,blokcu ve ribauntcu bir dört numarası olmaması Efes'de Barac'ın aşırı göze batmasına sebep oluyor. Uzun rotasyonuna yapılacak bir hamle ile hem fenerbahçe hem de Efes kötü başlayan seneyi aynı geçen sezon OLY'un yaptığı gibi mutlu sonla bitirebilir.

16 Kasım 2012 Cuma

Anadolu Efes - Emporio Armani: 77-71

Armani farklı bir takım geçen sene yaptığı yatırımın meyvesini pek alamamıştı ancak bu seneye iyi başlamıştı. ilk iki hafta değerli galibiyetler alabilmişti ancak işler bir anda tersine döndü ve Efes'le karşılaşmadan önce zalgiris caja labarol ve ve OLY'a 3 hafta üst üste kaybettiler. Son olarak Efes'e de kaybettiler ve grup çıkma ihtimallerini zayıflatacak bir duruma geldiler. şu an için gruptan dördüncüsü olarak çıkabilecek bir durumları olsa, caja labarol ya da cedevita'ya karşı alacakları mağlubiyet(ler)ile EL dışı kalmaları mümkün olabilir. Nasıl ki Armani için işler iyi değilse aslında aynısı Efes için de söz konusu. Efes'in inişli çıkışı görüntüsü maç içinde sürekli karşımızda. 40 dakika iyi oynayan bir Efes hepimizin arzusu. Nisan ayını bekliyoruz hep birlikte. bu maçı çok fazla değerlendirmeden oyunculardan hareketle bir kaç şey söylemek isterim. Vujacic ve KG bu maç özelinde çok fazla ön plana çıktı ve çıkarıldı ancak bu--tam da bu noktada Gordon'u anmamak bence büyük haksızlık olur. Gordon Shipp geldiğinden bu yana en iyi oyununu sahneledi. Oyun kurucu görevini layığı ile yerine getirdiği gibi sorumluk alması ve hritik penetreleri ile rakibi oldukce iyi oldu.ça zorladı ve bu galibiyetin altına en az Vujacic ve KG kadar imza atmış oldu. bu maçı değerli kılan hususlardan birisi Farmar'ın fiziken olduğu ama ruhen olmadığı durumda Efes'in ne yepacağı konusundaki endişeler bence birazcık hafiflemiş oldu. Vujacici her maç böyle olmayacak onu hepimiz biliyoruz ancak Vujacic iddia edildiği gibi savunma yap(a)mayan bir oyuncu olmadığını dün gösterdi. Vujacic'in hücumda bu kadar iyi olmasının nedeni bana göre savunmada gayretinden dolayı hücumda zihnini rahatlamış olmasıdır. Yaptığı atışları ve seçtiği şutları hak ettiğini düşünmesi, daha öz güvenli atışlar yapmasını sağladı. Son tahlilde Farmar'sız Efes'in de isterse sahaya bir karakter koyabileceğini görmüş olmamız bence bu maçın en büyük yararıdır. bu grupta her an herşeyin olabileceğini düşünürsek, ikili averajı yakalayacak bir sonuç elde etmemiş olmamız da ayrıca güzel oldu. En büyük dileğimiz ikinci yarıdaki mücadeleci görüntüyü maçın geneline yayabilmemizdir. ıca tartışlı Diğer bütün takımların olduğu gibi Efes'in de önemli eksiklikleri var. bu takım Mahmudi'nin olmadığı gibi, takımın, mahmudi sistemine uygunluğu da ayrıca tartışılabilir. ancak oyunculara bireysel bazda bakıldığında çok önemli ve değerli isimlerin kadroda olduğu görülebilir. Bu değerli oyunculardan bir takım kimyası yaratmak işi ise Mahmudi'nin omuzlarında. kendisine kolaylıklar diliyorum.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Koç Değişiklikleri

"4 büyük"ler (bjk-gs-efes ve fb) koçlarını değiştirdi. GS'ın koçu efes'e GS'a gelmesi beklenen koç BJK'a BJK'ın koçu GS'a geldi. Bu değişiklik yumağından sağ salim kurtulan tek takım olan FB, BJK'nın eski GS'ın yeni koçunun yardımcısı olan bir isimle anlaştı. bunların hepsini tek bir yazıya sığdırmak kolay olmayacak.
Ataman'la başlayalım. Malum en çok eleştirilen o oldu. Ataman geçen sene BJK'ın basketbol tarihini adeta yeniden kaleme aldı. dile kolay 3 kupa. yanlışların bu kadar doğru sonuçlanması olacak iş değil ama o mesele dipsiz kuyuya taş atmak gibi bir şey. Ataman sene sonunda GS'a geçti. ondan beklenecek bir hamle diyelim ama düşündüğünüz anlamda değil. ben kişisel olarak Ataman'ın antrenörlüğünden ve oyuncu seçimlerinden haz etmem ancak yiğidi öldürsem de hakkını vermeyi severim. bu topraklarda doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten kaçınmayan ender insanlardan birisidir Ataman. Ataman'ın kararını Ataman açısından değerlendirsek aslında ne kadar "irrasyonel" bir karar olduğunu görmemiz zor değil. BJK'ta kalsa ve başarısız olsa Ataman ne kaybedebilir. sponsor yok. para yok. ne kadar ekmek o kadar köfte der ve çekilir. Ama GS'da işler öyle değil. Ataman 3 kupayı GS ile alamazsa başarısız kabul edilecek. bunu bilecek kadar akıllı bir insan ve adeta meydan okuyor. kime? bence kendisine. Bence zoru seçiyor. belki de pişman olacak ama onun doğası öyle. yada öyle kodlanmış diyelim.
Mahmudi'ye gelelim. Türkiye'de işlerin ne kadar sonuç odaklı geliştiğinin en güzel örneği. Tarihi Moskova zaferi sonrası yıllarca GS'ın başında kalacağını beklerken Türkiye lig şampiyonluğunda BJK'a boyun eğmesi ve faturayı da yöneticilere kesmeye çalışması ile bir anda gözden düştü. onun için kötü mü oldu? Hayır aksine daha iyi bir bütçe daha iyi tanıdığı bir klüple anlaştı ve EL'de mücadele şansı yakaladı. İtibar mı kaybetti. bence hayır ama GS basketbol yönetimi bu süreçte itibar kaybetti. EL mutluluğu yaşatan antrenörüne güzel bir teşekkürü bile çok gördüler.
Ve huzurlarınızda Erman Kunter. liseli olması nedeniyle her sene takımın başına düşünülen ama bir türlü yurda dönemeyen başarılı insan. yine aynı senaryo ile GS'a geleceği düşünülürken bir anda kendisini BJK'ta bulan büyük koç. ve bir anda EL'de bulan büyük koç. Memleketteki saçmalıklardan dolayı seneye tekrar Fransa'ya gideceğine dair büyük bahisler oynayabilirim ama bu sene için çok çırpınacağı ve emeklerinin karşılığında hiç bir şey elde edemeyeceğini düşündüğüm büyük koç. bence Fransa'da kalsa onun için daha hayırlı olurdu. yolu açık olsun demek istiyorum ama onun da farkında olduğu gibi çok zor günler geçireceğini tahmin etmek içim müneccim olmaya gerek yok.
gelelim senenin en önemli hamlesine. piagiani. ben kendisini Ataman'ın yardımcısı olarak tanımıştım. boynuz kulağı geçer atasözünün cuk oturduğu durumlardan birisidir piagiani'nin hikayesi. Piagiani büyük koç. EL'in isimsiz takımını EL'in en önemli takımlarından birisi haline getirdi. Savunma ve hücum basketbolunun bir arada nasıl oynanabileceği konusunda ve takım oluşturma konularında uzmanlaşmış çok değerli bir antrenör. umarım değeri bilinir. McCalebb'i alabildiği takdirde bence özlenen F4 uzakta olmayacaktır. kısa vadedeki beklentiler ve arzulanan oyun kurucu transferinin yapılamamsı neticesinde beklenen sonuçların gerçekleşmemesi durumunda umarım kısa vadede vazgeçmek gibi bir yanılgıya düşülmez. Uzun yıllar hem Fenerbahçe'nin ve hem de Türkiye basketbolunun hizmetinde olmasını beklediğimiz bir koç.

1 Mart 2012 Perşembe

Fenerbahçe: Milli Takımdan da Kötü


Son haftalarda Fenebahçe'yi Türkiye Milli takımına benzetiyor ve buradan hareketle Hidding'in veciz sözü ile alamadığı galibiyetleri "it's a little bir the turkish way" sözü ile değerlendiriyordum. Ancak milli takım aynı fenerbahçe gibi kendi fırsatlarını yaratmıyor ama ayağına gelen fırsatları da bu şekilde kenara itmiyordu.

Fenerbahçeli oyuncular aslında bu fırsatı itmeye çok önce başladılar. Daha ilk turda gruptan elenmekle başbaşa olan takım, şansın da yardımıyla grup birincisi oalrak ürt tura çıkmıştı. Unics'in Milano'ya kaybettiği haberi ile Panathinakos'a karşı aslında grup birinciliği maçına çıkmışlardı. Ama çok da iyi olmayan Panathinaikos'u yenmemek için ellerinden geleni yaptılar. buna rağmen hala Unics'i 5-6 sayı ile yenerek en azından grup ikincisi çıkma ihtimali vardı. unics'ii yenmemek için herşeyi yaptılar. neyseki unics de 5-6 sayı ,ile kaybetmek için herşeyi yaptı. Maç uzadı. Uzatmalarda yine eline gelen fırsatı tepmek için önce bogdanovic sonra da Ukic'İn yaptığı fauller ile ve sonrasında Gist'in topu oyuna sokmak yerine dışarı atması ile unics son bir üçlükle işi bitirme şansı yakaladı. Neyseki o üçlük girmedi ve Milanoı maçı bizim için bir anlam kazandı.

Ununu elemiş Milano ile karşılaşılaqn ekibimiz, panathinaikos'un Unics'i yenmesi ile ikinci olarak üst tura çıkacaktı. Barcelona ile eşleşmemek adına Panathinaikos'un mutlaka kazanamsı gerekiyordu. kaybettiği anda grup ikincisi olacaktı. Fenerbahçe ise Milano'yu yenecek ve en azıdnan top8'e bir takımımızı göndereceğiz diye düşünüyorduk.

Final maçında Fenerbahçe'nin daha sert bir oyun ortaya koyacağını düşünmüştüm ama o sertliği fenerbahçe bir türlü sağlayamadı. Ömer'in yoklupu bunda mutlaka etkili ya da Mirsat'ın knock down sonrası devre dışı kalması bu sertliğin olmamasında etkili olabilir.

Ancak asıl problem sahada daha maçın ilk dakikasından itibaren mücadele eden herhangi bir oyuncu olmamasıydı. belli bir düzeydeki basketbolda müsabakalarıdna rakip sizden kalite olarak kötü de olsa akıttığınız ter kadar sonuç alabilirsiniz. terden ıslanmamış forma ile maç kazanılmaz. nitekim daha çok terleyen daha çok terletmiş oldu. Panathinaikos'un Unics'i yenmesi ile üzüntümüz katmerlendi...

Solomon Ömer kinsey gibi ön alanda çok baskılı ve ömer ve semih'le pota altında sert olan Fenerbahçe'den ruhsuz ve mutsuz oyunculardan kurulu bir takım yaratan Spahija'a sevgiler. Tanjevic'i arayacaksınız deselerdi bir tarafımızla gülerdik herhalde. Heyhat, saha içi %75 ile oynayan ve rakipte onu duruduracak bir tane oyuncu yokken Oğuz'un sadece 10 dakika tutulması bile büyük sorun.

Avrupa defterini kapatan Fenerbahçe için sene başındaki iki hedeften de uzaklaşılmış durumda. Ömer ve Mirsat'ın ruhu play-off'larda ortada olmazsa 3. hedeften de uzaklaşmaları tahminlerinden daha öabuk gerçekleşebilir.

22 Şubat 2012 Çarşamba

İtilmiş(ler)in Mücadelesi: GS-Efes: 64-56


Kimin kazanacağının iki takım için de fazlaca bir önemi yoktu. Efes yenebilseydi eğer üst tura çıkmak adına matemetatiksel olarak şansını devam ettirebilecekti belki ama, CSKA'nın olduğu grupta OLY'a iki maçta kaybedip de üst tura çıkma umudu taşıyabilmek ancak basketbolun mucizileri ile mümkün olabilirdi. Galatasaray evinde Efes'i yenerek mucize beklentisini hızla sonlandırmış oldu.

Galatasaray kaybetseydi, fazlaca birşey kaybetmeyecekti. Oly'u yenmek mecburiyetinde idi. Ancak Efes'i yenince artık 1 sayılık bir mağlubiyet de GS'a Top8'in yolunu açacak. OLY takımı, kadro olarak olmasa da isim tecrübesi ile bir adım önde. Evinde oynayacağı için yine bir adım önde.

Galatasaray'ın bu sene EL'de oynaması bile mucize kabul edilebilirken, önce top 16'ya kalması ve son maçlar öncesinde hala grupta ikinci olması çok önemli. grup maçlarında iyi oynadığı maçlar olsa da büyük takımları yenememişti Galatasaray. öyle ki forumlarda ve basketbol sitelerinde bu takımın top 16'da galibiyet yüzü göremeyeceğini iddia edenlerin sayısı hiç de az değildi. Galatasaray CSKA gibi yenilmeyen bir devi, OLY ve Efes gibi bu düzeylerde basketbol oynamaya alışmış takımları bir bir yendi.

Başlığa dönersek kimdi bu itilmişler:

85-86 jenerasyonunda hırvatların göz bebeği olan Barac'a karşı, onun arka planında kalmış Andric. Andric'in Galatasaray'a katkısı ile Barac'ın Efes'e katkısını göz önüne getirin.

Geleceğin oyun kurucusu olarak lanse edilen Doğuş'a karşı, görev adamı kimliğiyle ümit takımlarda oynayan Göksenin. Doğuş Top 16'da sadece 4 saniye görev aldı. Göksenin ise 15 dakika.

Ömrü, Kerem'e yedeklik yapmakla geçmiş Ender dün Efes'in fişini çekmekle meşguldu. Ender'in yerine getirilen oyunculardan hiçbirisi Kerem'i yedek bırakacak kalitede olmaması enteresan.

Sırpların geç parlayan yıldız forveti Savanovic'e karşı ikinci hatta üşüncü planda dahi hatırlanmayan Savovic.

İsmi oyunundan büyük olan Cenk Akyol'a karşı, oyunu isminden büyük olan Caner.

NBA yıldızı Vujacic'e karşı, boyunda büyük işler yapan Gordon.

Yıllardır ülkemizde oynayan Shumpert Efes için yetersiz görülüp bırakılmıştı. şimdi o pozisyonda Efes'in yedeği yok.

Biri 2008'de diğeri 2009'da ülkemize gelen ve aynı işleri yapan iki oyuncudan Kinsey geldiğinden beri EL'de oynama şansı yakalamışken, büyük takımlarda oyanamışken, NBA'de oynamışken, Shipp ona göre hep ikinci planda kalmıştı.

Bu itilmiş oyuncular, boylarından büyük bir işe soyundular ancak boylarıdan büyük iş yapmayı seviyorlar. umarım rüyaları mutlu sonla biter.

Maça ilişkin bence yazılacak pek birşey yok. Daha çok isteyen, kazanamyı başarabildi. Efes savunma direncini arttırdıkça Galatasaray daha da fazla arttırdı. Ancak bu düzeylerde sadece savunma ile maç kazanmak kolay değil. Galatasaray'ın hücumda alternatifler üretmesi gerekiyor. dönem dönem hücumda patlamalar yaşasa da,hücumun tıkandığı anlarda, hakemler sertliğe fazla müsade etmediklerinde Galatasaray'ın galibiyet çıkartması pek mümkün olmuyor.

Umarım şu ana kadar sergiledikleri mücadeleyi OLY'a karşı da sergileyerek arzulanan bir galibiyet alırlar ve hakettikleri yerlere ulaşırlar.

9 Şubat 2012 Perşembe

Aslan Yürekli Takım: Tarih Yazdı


Başlıktaki takım kavramı aslında iki hafta önce OLY maç sonrası Mahmudi'nin bahsettiği taraftarından malzemecisine, yönetim ve teknik heyetinden oyuncusuna kadar bir bütünü ifade ediyor. Hatta Tufan gibi takımı desteklemeye gelen eski oyuncuları, Muslera ve Sabri gibi takımı desteklemeye gelen futbolcuları da içeriyor.

Bütün mesele inanmaktan geçiyor. Ender maç sonrası demecinde, "moskovada doğru şeyler yaptığımız sekanslar vardı. Doğruları arttırdığımızda CSKA'yı yenebileceğimize inanmıştık" mealinden birşeyler dedi. İşte bu inancın sonucunda zafer geldi. Maç sonrası CSKA antrenörü Kazlauskas'ın belirttiği üzere "kötü oynadığımızı söyleyemem ama temel olarak Galatasaray bizden daha fazla kazanmayı istedi ve işte bu onlara bu zaferi getirdi".

Dün Galatasaray'ın CSKA'yı yenerse prestij haricinde ne kazanır diye düşünmüştüm. Buna çeşitli cevaplar verilebilir ancak salt üst tura çıkmak anlamında meseleye bakıldığında üst tura çıkmak için Galatasaray'ın Efes'i yenmesine gerek kalmaması anlamında önemli bir galibiyet. Galatasaray bu galibiyeti ile OLY'u yenerek F8'e kalabilir.

CSKA açısından grupta başka mağlubiyet almayacağı ve ilk maçlarda aldığı sonuçlar neticesinde neredeyse bırakın üst tura çıkmayı, üst tura birinci sıradan çıkmayı garantilemişti. Bu anlamda bu mağlubiyet CSKA açısından büyük bir kayıp değil. Ancak nağmağlup şampiyon olacağı beklenen CSKA'nın Galatasaray gibi eleme gruplarından gelen ve bu organizasyonda ilk kez yer alan bir takım tarafından mağlup edilmesi, CSKA yenilmeyecek argümanını, herkes CSKA'yı yenebilir şekline çevirerek, CSKA'da psikolojik bir yıpranmaya yol açacaktır.

Maçın en kısa özeti olarak isteyen ve hakeden kazandı diyebiliriz. CSKA öyle bir takım ki 86 sayı ortalama ile oynuyor. Top 16'daki sayı ortalaması ise GS maçı öncesinde 89. 77 sayıdan daha aza sayı atmayan bu takımı galatasaray 64 sayıda tuttu. Bu sonuca yol açan şey CSKA'nın kötü oyunu değil. Kazlauskas kötü oynamadık diyor. Galatasaray'ın ondan daha iyi oynaması bu sonucu sağladı. CSKA oyucnuların fiziksel üstünlüğü CSKA lehine ne ribauntlarda ne de top çalmalarda yansıyabildi. CSKA bir ribunt fazla alabildi. Galatasaray ise 4 top fazla çaldı.

İstanbulda oynanan Barcelona maçında ikinci period kabusu 3. ve 4. periodlarda yeterince telafi edilemediğinden Barcelona'ya karşı galibiyet alamamıştı aslanlar. Siena maçında ise 3. period kabusu sonrasında 4. periodun süresi yetmemişti. CSKA'ya karşı Barcelona maçında olduğu gibi ikinci period kabusu yaşandı ancak bu kabus Barcelona ile kıyaslandığında küçük kaldı ve 3. ve 4. perioddaki mücadele ile maç kazanıldı. Galatasaray rotasyona girince kadro derinliğindeki zaaflar nedeniyle tökezliyor. bu tökezlemenin süresi ve büyüklüğü doğrudan maçın sonucunu etkiliyor. Rotasyondaki denge sağlanıncaya kadar maç elden gidebiliyor. dün çabuk toparlanan aslanlar dengeyi sağladılar ve maçı kazanmayı başardılar.

Aslında Galatasaray taraftarının maç öncesinde ki şovundan aldığımız yukarıdaki fotograf tüm maçı anlatıyor. Krilenko ve Teodosic'in maçta çok yıpranacaklarını anlatan fotografı maç içinde sıklıkla gördük. Emzikli krilenko fotografı ise Andric'in sertliğine karşı Krilenko'nun hakemi itirazları şeklinde karşımıza çıktı. bu anlamda Galatasaray taraftarı yukarıdaki şov ile maçın ne yönde cereyan edeceğini önceden görmüştü ve hem kendi takımını hem de rakip takımı bu sona psikolojik olarak hazırladı.

Bu mücadele ile GS F8'i bence hak etti ancak Efes'in OLY'a iki kez kaybetmesi nedeniyle GS'ın F8'e kalması bence pek mümkün değil. Umuyorum Yenilmez Armada'nın torunları ile F8 rüyası gerçek olur.

Fenerbahçe panathinaikos maçına ilişkin pek bir şey yazasım yok. Çünkü Unics'in aldığı sürpriz mağlubiyet sonrası Fenerbahçe'nin Panathinaikos'u yenme zorunluluğu ortadan kalkmıştı. Bu nedenle bu maçı fenerbahçe'nin kazanabileceğine dair ufacık bir ümidim bile yoktu. Daha da farklı kaybederler diye düşünmüştüm.

Geçen hafta yazdığım şekilde yazıyı sonlandırayım. Bu haftaki maçlarımızdan önce bir galibiyet, 2 mağlubiyet alacağız dense muhtemelen herkes Efes kazanır FB ve GS kaybeder derdi. Beklenenler ile gerçekleşenler ne kadar farklılaşabiliyor. Tekrar tebrikler Galatasaray. Umarım bu mücadelenizi en azından F8 ile taçlandırabilirsiniz.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Ufuk ile Yolun Sonu


OLY'u seyrederken aklıma nedense Naumoski'li Efes geldi. Naumoski önderliğindeki vasat kadro, iyi bir koç ve savunmadaki arzulu ve iştahlı oyun ile kendisinden kağıt üstünde çok daha güçlü takımları çaresiz bırakıyordu. Dün izlediğim OLY işte o bizlerin özlediği başarılı Efes'e benziyordu. aralarındaki tek fark OLY kadrosunun naumoski'li efes'den daha derin olması.

Sene başında herpimizin aklında aynı soru işareti vardı. Soru basitti: kadro iyi sayılabilir ama Ufuk bu takımda nasıl bir kimya oluşturacak? Doğrusu Spanoulis bizim tarafta olsa da durum çok değişir miydi emin değilim. Emin olduğum tek şey; Ivkovic Efes'in başında olsaydı böyle bir durumla karşılazmazdık.

Maçın sonundaki agresif oyunu daha ilk dakikalardan itibaren koyup fark peşine düşmek gerekirken, bence sadece farkı koruma umuduyla buraya gelen OLY'a kaybetmek çok acı verici. Efes evimizde oynanacak F4 öncesinde F8'e bile kalamadan veda etti. Ufuk küçük bir umuttan bahsetmiş ancak o şartlar gerçekleşse dahi (bence imkansız) efes'in yolu yine de açık değil.

Barac hedef tahtasına çevrildi. 2.17 boyu ile nasıl rakiplerini durduramıyor deniliyor. Savanovic'den bahseden yok. Kerem'den bahseden yok. Kinsey'den bahseden yok. Sinan'dan bahseden yok. CEnk Akyol haricinde kadrodaki her bir oyuncu beklentinin altında oynuyor. Sorun Barac'da değil. Tek bir şanssızlığı vardı Efes'in o da Ermal'in sakatlanmış olması. Ermal'ın maçıydı bu. Sonuç değişirmiydi bilemem ama F8'den ötesi hayal gibiydi Efes için F8 şu an hayal oldu.

2 Şubat 2012 Perşembe

Fenerbahçe-Panathinaikos ve CSKA-Galatasaray: Basketbolumuz nereye?



Rakibi kırmayı beceremiyoruz ama çok kırılganız.

Bu haftaki EL maçlarımızdan önce size takımlarımız toplam 54 sayı fark yiyecek deselerdi ne düşünürdünüz. Benim aklımdan şöyle bir senaryo geçerdi. Herhalde Efes 6-7 sayı, Fener 9-10 sayı fark yemiştir diye düşünür ve geriye kalan 37-39 sayılık farkı da Galatasaray'ın hanesine yazardım. işin traji-komik tarafı bu 54 sayılık farkdan payına en az düşen Galatasaray. EL'in bence gelmiş geçmiş en iyi kadrosuna karşı ilk sezonunda hem de deplasmanda oynayarak EL'in gediklisi olmuş diğer takımlarımızdan daha az fark yediler.

Kabus gibi bir hafta ve hatta kabus gibi Top 16. toplam oynadığımız 9 maçta 3 galibiyet 7 mağlubiyetimiz var. Bana sorarsanız Galatasaray'ın OLY galibiyeti haricinde kayda değer galibiyetimiz yok.

Top 16'ya 3 takımla katılmak ne kadar gurur verici ise aldığımız sonuçlar da o kadar gurur kırıcı...

Sene başında yanlış hatırlamıyorsam two nations Cup'ta Efes-OLY ve Fenerbahçe-Panathinaikos maçlarında toplam 35 sayı fark atmıştık. şimdi onlar bizimkilere 39 sayı fark attı. Bence yatıp kalkıp bunun üzerinde düşünmemiz lazım.

Maçlara gelirsek; CSKA maçı için söylenecek fazla bir şey yok. Galatasaray kendisinden beklenen mütevaiz oyunuyla elinden geleni yapmaya çalıştı. Mahmudi'Nin sözleri ile rakip "daha tecrübeli, daha atletik ve daha fizikliydi". buna ek olarak daha kaliteli oyunculardan kuruluydu. Genç Furkan'ın Avrupa'Nın en iyi pota altı rotasyonuna karşı ortaya koyduğu yürek keza Lucas ve Ender'in katkıları önemliydi. Caner ve Shipp'de katkı veren oyunculardandı. Lakovic, Andric ve Shumpert'tan büyük katkı almadan GS'ın büyük maç kazanam ihtimali yok.

Fenerbahçe sene başından beri vurguladığımız gibi her şeyi yapabilir. Garip mağlubiyetler ve beklenmeyen galibiyetler alabilir. Ancak benim izlnimim Spahija dün gece intihar etmeyi tercih etti. Ömer sakat ya da hasta mı? Vidmar da öyle. Maça başlaması gereken iki oyuncun da sahada değil. fenerbahçe'de Aydın Örs'le birlikte kısa rotasyonundaki inanılmaz savunma yerine kağıttan bir savunma ile başlandı. İlk periodda gelen farkın ile demoralize olan Fenerbahçe bir daha toparlanamadı.

Ribauntlardaki 12 ribaunt daha az aldık (Smith sakatlanmasa ribaunt farkı daha da büyük olabilirdi.) daha fazla top kaybettik, daha az top çaldık ve daha az asist yaptık. Sahannın her yerinde kaybettik. Kaya haricinde maçta yüreğini koyan bir oyuncu yoktu. Kaya'nın iyi oynama nedeni de ilk beşte sahaya çıkmış olmasından kaynaklandı diye düşünüyorum.

Enseyi karartmayalım ama şapkayı önümüze koyup düşünme vaktimiz geldi. kayda değer bütçeler ile bu kadar kırılgan kadrolar oluşturmayı nasıl başardık. İstanbulda oynanacak F4 öncesi son 16'da 3 takımımız var ve bırakın f4'ü Top 8'e bile kalacak takımımız yok gibi...

1 Şubat 2012 Çarşamba

Hayalller ve Gerçekler II: OLY-Efes:18-0


Bu bir devam yazısı. 24 Ocak Salı günü takımlarımızın F4 ihtimali konusundaki görüşlerimi paylaştığım yazının devamı. O yazıda temel olarak two nations cup'ta bizim takımların ve rakip PAO ve OLY takımlarının durumları ile bugün Top 16'da aynı takımların durumlarından hareketle kaleme alınmış ve takımlarımızın coaching olarak yeterli katkıyı alamadığına ilişkindi. Efes çok daha kaliteli kadrosuna rağmen sene başında İstanbul'da two nations cup'ta 2o'li sayılarda rahat bir galibiyet aldığı rakibine karşı Pire'de 83-65 gibi farklı bir mağlubiyet aldı. Bence bu mağlubiyet tamamen takımların koçları arasındaki kalite farkının göstergesi.

Ufuk Sarıca bizim generasyon için basketbol ilahıdır. Efes'in efsane kadrosundan hala basketbolun içinde olan tek isim. Şu anda Efes'i çalıştırmasının nedeni coach'luk kariyerinden değil, o efsane kadronun bir parçası, önemli bir parçası olmasındandır. Efes'in çocuğu olmasıdır onu Efes'e coach yapan faktör. Ancak İstanbul'un ev sahipliği yaptığı F4 için, büyük bir bütçe ayıran Efes'in Ufuk tercihi sene başında çok tartılşılmıştı ve şu anda da o tercihin yanlış olduğu maalesef gün yüzxüne çıktı. Kadro mühendisliği konusunda çok şey söylenebilir ancak bunların hiçbirine girmeden çok basit bir soru sormak istiyorum. İki takım sene başında coach'ları değiştirmiş olsaydı şu anda nasıl bir efes ve nasıl bir OLY izliyor olabilirdik. Muhtemelen OLY, Sarıca yönetiminde ilk tur grubundan bile çıkamayıp havlu atardı. Efes ise çok daha farklı bir konumda olabilirdi.

24 ocak'taki yazıda OLY'un yükselen bir trende sahip olduğunu yazmıştım. Efes rakibi hafife almanın faturasını ağır ödedi. İç-dış dengesini kuramayan takımlar kaybetmeye mahkumlar. penetre sonrası biraz dışarı pas yaparak rakibin aşırı gömülmesine engel olabilirdi. fark açılmaya başlayınca rakibe baskı yapacak takımda iki pivot oynatma dehası ile Ufuk adeta farka davetiye çıkarttı. Suni açılan farkı kapatmak yerine farkın daha da açılmasını sağladı. bu tip denemeler maçın başında yapılabilir ancak en kritik anda yapılmaz. Maç sonrası alan savunması ile rakibi yakaladık ama Sloukas fişi çekti mealinden bir açıklama yapmış Ufuk. Fişi çeken doğrusu Ufuk oldu. Ya da tersinden bakıp IVkovic de oldu diyebiliriz. Çünkü maç boyu OLY'un neden Spanoulis, gecevicius ve Sloukas'ı yanyana oynatmadığını düşünüyordum. Meğerse 4. perioda saklamış bunu Ivkovic. Şapkadan tavşanı çıkarttıp maçı almayı başardı. Tebrik etmek lazım her ne kadar sevmesem de sayarım kendilerini...

Ufuk bence en etkili olabileceği beşi hiç yanyana oynatmadı. Rotasyonda örneğin lafayette-kinsey-vujacic-savanovic ve batista gibi bir beş bence çok faydalı olabilirdi. Çeşitli varyasyonlar gördük ama bu varyasyonu göremedik. Sunucu ve yorumcu OLY çok kırılgan bir takım. OLY geriye düştüğünde tekrar sıçrama yapamaz gibi bir şeyler söylüyorlardı. Ya GS-OLY maçını seyretmemişler ya da Efes'i, olduğundan daha güçlü görüyorlar. Kırılgan olan Türk takımları. Denk rakiplere karşı farkı açıp koruyabilen takımımız var mı? Efes'in normal sezonda en farklı galibiyeti 14 sayı ile Armani'ye karşı.Bu argümanımı çürütebilecek tek maç FB-OLY maçı fenerbahçenin 16 sayı farkla kazandığı maç. Ancak genel olarak bakarsak maç içinde çift hanelerde fark yakaladığımız pek çok maç kafa kafaya bitti.

Her şey bitmedi. Efes yeterli farkı yakalayamaz bence. Ancak İstanbul deplasmanında GS'ı yenebilir belki. Böylece 3 galibiyet ile üst tura çıkabilir. iş averaja kalmaz ise bizim takımlarından biri üst tura çıkabilir ancak averaja kalırsa OLY kesin üst turda...Çaprazda Siena ile eşleşileceği için Efes'in üst tura çıkması bence daha önemli. GS'ın iki kere kaybettiği Siena'ya karşı şansı olmayacak. Rakip Madrid olsaydı ise GS'ın üst tura çıkmasını isterdim.

26 Ocak 2012 Perşembe

Spanoulis mi büyük yoksa Lakovic mi derken Gordon Sahne Aldı...


Galiba maçın özeti başlıkta gizli. Galatasaray iki kere kaçtı. OLY Spanoulis önderliğinde iki kere yakaladı ve hatta ikincisinde öne de geçti. O noktada galatasaray maçın son anlarında bir adım daha iyi oynayarak kazandı derken orta sahadan atılan basket ile maç uzatmaya gitti. Uzatma anlarında OLY daha iyi başladı ancak Galatasaray hak ettiği maçı kazanmayı bildi.

Normal sürenin son 2,5 saniyesinde GS, 1 sayı farkla önde ve iki faul atışı kullanacakken o atışlardan ilki de sayı olunca ikinci atışı kaçırmak yönünde bir tercih yorumcu İhsan Bayülgen tarafından dile getirildi. mahmudi ise öyle bir tercih yapmadı. Mahmudi bence doğru olanı yaptı. Çünkü Mahmudi anı değil geleceği düşündü. 3sayılık fark, 1 sayılık farktan iyidir dedi. Ancak bu seçimi nedeniyle maçı kaybetme noktasına geldi. Hakedilen maçın kaybedilmemesi muhtemelen en çok onu mutlu etmiştir.

Maçın hakkı aslında çift haneili bir farktı. çift ahneli bir fark durumunda Galatasaray 3'lü averaj konusunda önemli bir adım atmış olacaktı. Ancak kim ne derse desin, EL'e eleme grubunu geçerek gelmek, EL'deki ilk sezonunda Top 16'ya kalıp, top 16'da OLY gibi buraların gediklisi (bu sene kadro olarak geçmiş senelerden daha zayıf olsa da) bir takımı yenmek kolay değil. Yıllardır EL'de oynayan takımlarımızın son senelerdeki El performanlarına baktığımızda Galatasaray'ı ayakta alkışlamamız gerekiyor.

Maç sonrası Mahmudi'nin, taraftar bizden birisi, teşekkür edersek onlara yabancı muamelesi yapmış oluruz mealindeki açıklamaları çok güzeldi. Ancak EL sitesinde "altıncı adamımız taraftarımıza çok teşekkür ederim" şeklinde bir açıklaması var. Ama asıl güzel açıklama son saniye basketi ile maçı uzatmaya götüren genç oyuncu Slokas'dan gelmiş. "Son saniyede attığım üçlük benim için olağanüstüydü. Başımı yukarı kaldırdım, süreyi gördüm ve atışı yapıp dua ettim. Tanrının benim sayı yapmamı istediğini düşündüm. Ama uzatmalarda aynısı olmadı. Tanrı onların kazanmasını istedi. kişisel olarak benim için önemli bir olaydı ancak yarın kimse bunu hatırlamayacak çünkü maçı kaybettik."

Tanrıdan ziyade taraftarı, oyuncuları ve teknik ekibi hatta tribünde oturan/heyecandan oturamayan Albayrak hep birlikte bu galibiyetin alınmasında pay sahibiler.

Maça gelince doğrusu Galatasaray maçın her anında daha iyi gibiydi. farkın kapanma evresinde OLY oyuncuları zorlama atışları sayıya çevirirlerken buna karşılık GS oyuncular daha rahat atışları sayıya çevirememişlerdi. iki tane kaçan smaç pozisyonu farkın yeterince açılmaması ile sonuçlandı. Savunmada GS bence üst düzey oynadı. Savovic hem GS forması ile hem de El'de ilk maçı olmasına rağmen sırıtmadı hatta başarılı bir görüntü çizdi. Son tahlilde rakibin en çok asist yapan oyuncusu Kyle Hines oldu. Takım olarak GS'ın savunmadaki başarısını göstermesi açısından güzel bir örnek. özellikle alan savunmasına geçişler ve tekrar adam adamaya dönmeler bence harikaydı. çünkü 24 saniyelik hücum süresinde iki farklı savunmayı uygulamak kolay değil. Hafif baskı ile alan savunmasına geçiliyor hücum süresi 10 saniye kaldığında bir aqnda adam adama savunmaya dönülüyor. bunu başarılı bir şekilde uygulamak hiç kolay değil. Tek eleştirim 3 numarada Haluk'a hiç şans verilmemesi oldu. Özellikle shipp 44 dakika oyunda kalmayıp biraz dinlenme fırsatı olsa idi daha farklı bir sonuç belki alınabilirdi.

Doğrusu çok sevinilecek bir sonuç olmadığının altını çizmemiz gerek. Galatasaray önce 14 sayılık sonra ise 10 sayılık fark yakaladı ancak farkı koruyamadı. 3'lü averaj ihtimali düşünüldüğünde 1 sayılık fark yeterli değil. Galatasaray üst tur için Atina'dan galibiyetle dönmeli. ya da efes'e karşı (OLY ile efes arasındaki maçlardaki averajı aşacak bir)averaj sağlamalı. Bu galibiyete Efes cephesi sevinmiş olmalı. OLY onlar için ikincilik adına daha ciddi bir rakip. bu anlamda onların kaybı efes'in kazancı gibi görülebilir.

Son tahlilde gerek efes'le iç sahada yaapcağımız maçta gerekse deplasmanda OLY ile oynanacak maçta bu düzeydeki bir mücadele Top 8 ile sonuçlanmasa dahi hem GS camiasını hem de basketbolseverleri tatmin edecektir. Yolları açık olsun.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Fener Zorla Kazandı, Efes Kolayca Kaybetti


İki maçı anlatmak da zor. CSKA güçlü ama takımlar arasındaki fark skor farkı kadar büyük değil. Ama rakip hem isim bazında hem de takım olma bazında Efes'ten daha önde olduğu için evinde oynadığı maçta kolayca kazanabildi. Efes kağıt üstünde değil ama takım oyunu açısından kendisinden biraz daha iyi olan takımlara karşı kaybetme, hatta farklı kaybetme geleneğini bu maçta da sürdürdü. Çapraz grupta yer alan Siena-Real maçını seyredince CSKA ve Siena aksilik olmaz ise F4'e çıkacak iki takım görünümünde.

Lafayette savunma açısından takıma katkı verecek gibi. Kinsey'in iştahlı savunması dönem dönem iş yaptı. Bunlar komik cümleler oldu. Çünkü rakipten 96 sayı yediğimiz maçta takımın savunmasından bahsetmek saçma gibi geliyor ancak iyimser olarak koca maçta Efes adına olumlu gördüğüm tek konu bu oldu. CSKA bu sene 4. kez 90 sayı üzerine çıktı. Brose, Zalgiris gibi takımlara karşı 90'lı sayılar buldu. Birde ciddiye aldığı Panathinaikos ve Efes'e karşı bu performansı sergiledi. Kötü mağlubiyet. Bu kötü oyundan sonra oyuncular psikolojik olarak OLY maçına daha hazır olurlar ve bambaşka bir Efes izleyebiliriz.

Fenerbahçe'yi değerlendirmek özünde zor. Ne yapacaklarını öngörmek, ne yaptıklarını anlamak pek kolay değil. Hele rakipte kendisi gibi anlaşılmaz bir takım olduğunda işler iyice güçleşiyor. Geçen hafta evinde oynadığı maçta Panathinaikos'a 20 sayı farkla kaybettikten sonra mutlaka kazanamsı gereken bir maça çıktılar. Ancak kazanacak güçleri yok. Son topa maçı getirmiş olsalar da bunun sebebi büyük oranda Spahija idi. Hem oyuncular ve hem de Spahija mental olarak inişli çıkışlı bir görüntü sergiliyorlar. İstatistiklere bakıldığında kazanan taraf sanki EA7 gibi duruyor. raking değerinde daha iyiler. Fener'in 7 asistine karşı EA7'lu oyuncular 18 asist yapmış. 3 ribaunt daha fazla yapmışlar. hem ikilik hem de üçlük yüzdeleri daha iyi. Fener'in iyi olduğu şeyler ise faul yüzdesi ile maçta yaptıkları iki blok. Daha kötü yüzde ile hücum eden Fener pota altını daha fazla zorlaması ile maçı kazanmayı başardı.

Maçtaki en güzel şey ise salondu. muhteşem bir salon basketbolumuza kazandırıldı. emeği geçenlere binlerce teşekkürler.

Unics deplasmanda Panathinaikos'u yenerek hesapları alt üst etti. Sezon içinde Galatasaray ve Siena'ya karşı izlediğim maçlarında beklediğimden daha iyi bir takım olduklarını gördüm. Ancak top 16'da grup birinciliğine oynaaycak akdar büyük bir takım değil. Panathinaikos bu mağlubiyet sonrasında Fenerbahçe maçına daha fazla önem verecek.

24 Ocak 2012 Salı

F4: Hayaller ve Gerçekler


F-4 konusunu tartışmak için çok erken olsa da içimdeki sese kulak vermek zorunda hissettim. Özellikle OLY-CSKA maçını seyrederken Efes ve GS için işlerin ne kadar zor olduğunu gördüm. OLY'dan hareketle bizim takımları değerlendirmek biraz garip bir durum olsa da aslında geleceğe ilişkin önemli bir takım ipuçlarını OLY'dan hareketle değerlednirmek mümkün.

Sene başındaki two nations cup bu yazının hareket noktası. Efes-OLY maçını hatırlayanlarınız vardır mutlaka. 25 sayı gibi bir farkla Efes olympiacos'u tarumar etmişti. Aynı OLY aynı kupada Fenerbahçeyi yenmişti. EL'de ise Fenerbahçe Yunanistan'da 7 sayı ile kaybedip içerde 16 sayı ile OLY'u ikili averajda geride bırakacak sonucu almayı başardı.

Olympiakos önceki yıllarda kıyaslandığında küçük bir bütçe ile yola çıktı ara transferde açıklarını kapatabilecek oyuncular alarak yoluna devam etti. Neredeyse bir oyuncuya bağımlı olarak kurduğu kadroda (spanoulis'den bahsediyorum)o oyuncudan yoksun şekilde çıktığı deplasmandan galibiyet almayı becerdiler. Mutlak favori CSKA'ya karşı ise bence çok iyi direndiler. Maçı kazanacak bir kadroları olmasa da yeni rotasyonları henüz oturmasa da çok iyi basketbol oyandılar. OLY EL için oldukça vasat kabul edilebilecek kadrosuna rağmen zaman içinde bence hem doğru eklemeler hem de coach'un katkısı ile kadrosuna oranla iyi sonuçlar alan bir takım oldu. OLY'nin sene başındaki savruk görüntüsü giderek kayboldu. basketbol olarak baktığımızda yükselen bir trende sahip oldukları söylenebilir.

Sene başındaki GS ve Efes ise şuandaki görüntüsünden daha iyi basketbol oynuyordu. EL eleme turunda GS'ın oyandığı basketbolu biraz BARCA maçında görebildik bir daha o oyunun izine rastlayamadık. Two Nations Cup'ta Yunan Takımlarını parçalayan Efes'i bir daha izleme fırsatımız olmadı. Gerek GS'ın gerekse Efes'in takıma yaptıkları ilaveler ile güçlendiklerini iddia etmek büyük iyimserlik olur. Efes'in OLY'u normal şartlarda rahat geçip grup birinciliği için CSKA ile ikili averaj hesabı yapması gerekirken, tahminim OLY ile ikincilik hesabı yapacak. Galatasaray'ın ise OLY'dan galibiyet alması beklenirken son dönemde GS'ın oynadığı basketbol karşısında bu beklentiyi korumak pek kolay değil. Grup ikinciliği Efes için F-4 hedefinin bittiği anlamına gelmez. Çaprazda muhtemelen Siena grup birincisi olur ve doğrusu Madrid daha kolay bir rakip olsa da iki kere kaybettiğimiz Madrid yerine Siena ile F4 mücadelesine girmek daha keyifli olabilir. Galatasaray'ın tek şansı OLY ve Efes'den en az birer galibiyet alarak 3'lü averajı kovalamak olabilir. Ama çaprazdaki rakipler karşısında GS'ın F4 yapma ihtimali yok.

Fenerbahçe en zor değerlendirilecek takımımız. Sene başında two nations cup'ta daha güçlü Panathinaikos'u yenen buna karşılık daha zayıf OLY'a kaybeden bir takımdan bahsediyoruz. Fenerbahçe aynı milli takımımız gibi, o kadar yabancı oyuncusu olmasına rağmen, profesyonel olmaktan ziyade, psikolojik faktörler ile mücadele eden bir takım. "It is i think a little bit a Turkish way" veciz sözü Fenerbahçe'ye o kadar uyuyor ki. Bu anlamda Top 16'daki en zayıf takıma yenilebilir ve elenebilir ya da en güçlü takımı yenerek daha da ilerilere gidebilir. Kağıt üstünde kısa rotasyonundaki o inanılmaz zenginlik ile aslında F4 için Fenerbahçe çok kuvvetli bir aday. Çaprazda Barca ve Maccabi var. Maccabi'nin ikinci olacağını düşündüğümüzde, grup birinciliği Fenerbahçe için çok önemli. Two nations Cup'ta rahat kazanılan Panathinaikos maçını veri olarak aldığımızda grup birinciliği için FB'nin çok kuvvetli bir aday olduğunu söyleyebiliriz.

Son tahlilde F4 için en kuvvetli adayımız Fenerbahçe. Ancak onun F4 için grup birincisi olması adeta şart. Bu nedenle de EA7 gibi bir takıma maç kaybetme lüksü yok. Bu hafta takımlarımız için en önemli hafta. GS-OLY maçı Efes'i de yakından ilgilendiriyor. CSKA maçı Efes'in gücünü görmek adına önemli bir maç. Fener için EA7 maçı ise mutlaka kazanılması gereken bir maç.

tüm takımlarımıza f4 yolunda başarılar...

18 Ocak 2012 Çarşamba

Unics-Fenerbahçe: 76-71


Bizim takımların performanslarına ilişkin değerlendirme yapmak pek de kolay değil. temelde iki büyük sorunumuz var. birincisi, skor avantajını elimize geçridiğimizde rakibi yıkacak farkı yakalayamıyoruz. Boks terimi ile rakip groggy durumdayken, knockout vuruşunu neden yapamıyoruz? ikincisi ise rakip knockdown olduğunda tekrar dirilmesine neden izin veriyoruz. bu ikincisini dün akşam izledik. ilk durumu ise Unics'e karşı Galatasaray'ın istanbulda oynadığı maçta izlemiştik. Galatasaray çok iyi başlamıştı. Ancak son vuruşu yapamadı ve son çeyrekte maç gitti. bu ilk duruma ilişkin örnekleri arttırmamız fazlasıyla mümkün. bunu açıklamak da görece kolay. rakibi groggy duruma getirecek kadar kuvvetliyiz ama knockout yapacak kadar kuvvetli değiliz. İkincisini açıklamak çok zor. Rakibin dirilmesine neden bu kadar kolay izin veriyoruz. Unics maçı bizim için bunu açıklamak adına maalesef güzel bir örnek.

öncelikle sevgili yorumcu abimiz ve spiker kardeşimize ilişkin nacizane fikrimi paylaşmak isterim. Doğrusu NTV'nin elindeki en iyi ikili olduğunu söylemek mümkün. ancak maalesef maç kaybedilmeye başlandığında hakeme ilişkin açıklamalara kolayca sarılabiliyorlar. dün bunu aslında dile getirmediler ancak bilinç altları o kadar buna açık ki. Hakem lehte faul açldığında nihayet ya da en sonunda çaldılar şeklinde kelimeler dillerinden kaçıyor. Kaybedince sorunu dışımızda değil kendimize aramamız gerekir. Bunu herp birlikte yapabilediğimizde belki başarıya giden yolu aralayabiliriz. Bilemiyorum belki yayıncı kuruluş muhtemelen takımlarımızı, yöneticilerini üzmemek adına onlara eleştiri getirilmesini yorumcu ve spikerlerine yasaklamış olabilir ya da onlar kendi kendilerine bu noktada bir sansür uyguluyor olabilirler ancak bu tip sorunları dile getirmemek sorunların var olmadığı anlamına gelmez. Gerek idari gerekse teknik bakımdan Avrupa'nın önde gelen klüplerinin çok gerisindeyiz. Bu sadece Fenerbahçe için değil, Efes ve Galatasaray için de geçerli. Galatasaray buralarda yeni oynamaya başladığı için bu hoş görülebilir belki ama fenerbahçe ve efes'in teknik ve idari hataları can sıkıcı oluyor.

Aslında sonuca bakarsak, mağlubiyet olsa da kötü bir sonuç değil. Fenerbahçe istanbul'da bu takıma karşı gerekli farkı yakalar. Ancak fenerbahçe çok istikrarsız büyük olmayan ama potansiyelli takımlara karşı kaybetmeye açık bir görüntü veriyor. Bilbao'ya karşı alınan mağlubiyetler maalesef bizi bu düşünceye sevk ediyor.

Maça geldiğimizde yorumcu Bayülgen sürekli rakibin farkı kapatırken çok yorulduğunu çok efor sarf ettiğini bu nedenle de maçın sonunda Fenerbahçe'nin daha kuvvetli kalabileceğinin üstünü sürekli çizdi. genel olarak basketbolda büyük farklar gerçekten de aşırı efor ile kapatılabilir ancak dün Unics'li oyuncular normal üstü bir efor sarf etmeden maçı çevirdiler. eğer gerçekten öylesi bir efor sarf edilmiş olsaydı 30'lu yaşlarının üzerinde hatta 35'lerine merdiven dayamış oyuncuların (lyday, samaylenko, domercant), 33 dakika civarı bir ortalama süre ile oynamaları ve bu süreçte dakikalar ilerledikçe performanlarında bırakın düşmeyi artma olmasını açıklamak mümkün olamazdı. Unics'li oyuncular antremendan hallice bir mücadele ile maçı lehlerine çevirdiler ve Fenerbahçe için can skını olan da zaten bu durum. rakip çok ekstra efor harcamadan ve çok ekstra bir oyun oynamadan kolaylıkla 17 sayılık farkı eritiverdi. ve biz tv başında bunu seyrederken, koç benchte ve oyuncular ise saha içinde bunu aynı bizim gibi sadece seyrettiler.

Fenerbahçe %50 ile üçlük attığı bir maçı kaybetti. Kaybetme nedeni ise ikilik atışlarda bizim %30'larda rakibin ise %50'lerde olması. Doğrusu özellikle elinizde Vidmar gibi savunma açısından Avrupa'nın belki de en sert oyuncusuna sahipken ve karşınızda uzun rotasyonu açısından Avrupa'daki sıradan takımlardan birisi varken pota altında bu kadar zorlanmak Fenerbahçe için can sıkıcı. Fener'in gerçekten çok kaliteli bir kısa rotasyonu var ve basketbolda kısa rotasyonu uzun rotasyonundan daha önemli ancak uzunları hiç kullanmamak böylesi sonuçlara yol açıyor.

Sorunlardan en önemlisi bence Fener'in Ukic'i oyun kurucu ile yedeklememesi. Preldzic oyun kurucu gibi oynadığındanbu sıkıntı gün yüzüne çıkmıyor ancak Preldzic kötü olduğunda Jerrels (her ne kadar son günlerde beklenenden üstün bir oyun ortaya koysa da) oyun kurmadığından Fenerbahçe pota altından hücum etme yönünde bir irade ortaya koymuyor.

Özellikle ayakları çok ağır olmayan uzun oyuncular Fenerbahçe'yi çok zorluyor. Vereemenko muhtemelen verimlilik puanında kariyer rekorunu bu maçta kırmıştır.

basketbolda galibiyet için temel faktör rakibin zaaflarını görmek ve oralara yüklenmekten ve kendi zaaflarımızın üstünü mümkün mertebede örtmekten geçer. Fenerbahçe galibiyetlerinde dahi rakibin zaaflarına yüklenmiyor. Kendi zaaflarını da örtmeye çalışmıyor. Benim kadrom daha kaliteli diye sahaya çıkan Fenerbahçe kendisinden daha kötü kadrolara sırf bu yüzden kaybediyor. Kendi zaalarını örtmeye çalışmayan ve rakibin zaaflarına yüklenmeye çalışmayan Fenerbahçe yenebileceği maçları kaybederek taraftarlarını fazlaca üzüyor. kısacası yazının başındaki soruya geri dönersek, Fenerbahçe özelinde genel olarak bizim takımlarımız akılları ile değil, gönülleri ile oynuyorlar.

Fenerbahçe normal sezondaki grup birinciliğini Top 16'da üst tur olarak değerlendirememzse çok yazık olur.