21 Mart 2010 Pazar

Avrupa'da Efes Pilsen (2009-2010 Sezonu):Biraz da İstatistikler Konuşsun


Avrupa ligindeki normal sezona baktığımızda efes'in oynadığı 10 maçta sadece 4 galibiyet alabilmesi Efes adına sezonun ne kadar kötü geçtiğinin göstergesi. Efes üst tura çıkmayı kendi galibiyeti ile değil, Unicaja'nın galibiyeti ile başardı. o dönemde efes için yazdığım bir yazıda bundan sonra efes f4 bile yapsa bir anlamı olmaz mealinden bir şeyler yazmıştım.


Gerçekten de normal sezonda Efes'in kendi ayarına yakın takımlara karşı galibiyeti olmaması EL'de normal sezondaki 4 galibiyetin ikisinin Orlenaise gibi çok sıradan bir takıma karşı olması normal sezonda Efes'in ne kadar kötü olduğunun bir göstergesiydi. Normal sezonda ortalama 79 sayı yedi efes pilsen. orlenaise maçlarını çıkarttığımızda bu rakam; 83,5 gibi bir ortalama ediyor ki, bu kadar sayı yiyen bir takımdan da çok fazla şey beklememek lazım. Top 16'da ise bu ortalama 75,5'e düştü. Son anlamsız Siena maçını çıkarırsak ise efes'in 72 sayı yediğini görebiliriz. Bu anlamda daha çetin ikinci turda, efes'in daha iyi savunma yaptığını ama bunun dahi yeterli olmadığını bu sayılar bize göstermekte.


Gerçekten de top 16'da ilk siena maçı haricinde efes'in istediğini aldığı bir maç olmaması ve ilk turdaki kötü oyun bir arada düşünüldüğünde sezonun efes adına çok kötü olduğunu söylemek mümkün. Prokom ve Partizan gibi düşük bütçeli vasat takımların Top 8'de olduğunu düşündüğümüzde ki bu takımların koçları "Top 16'ya kalmalarının bile başarı olduğunu" söylemişlerdi, Efes'in hayıflanmak için çok fazla nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Transfer döneminin başlamasından itibaren yapılan çok sayıda yanlış ile isim bazında "büyük" olan kadro eylem bazında oldukça "küçük" kaldı.


Rakocevic gibi bir yıldızdan bir türlü istenilen alınamadı. Maçlara genel olarak baktığımızda Ataman'ın eski oyuncularına daha fazla güvendiğini, özellikle Fenerbahçe serisini getiren basketbol sistemi ile ve oyuncularla başarı peşinde olduğunu gördük. Bu mantığa çok fazla itiraz etmesem de sene başında yeterli bir oyun kurucu olmamasının pahalıya patlayacağını çok kere yazmıştık. Kerem'in cezası nedeniyle de 4 numara yoksunluğunun takımı zorlayacağını yazmıştık. Boki'nin tam anlamıyla ne 3 ne de 4 olması ve elde Shumpert varken bu transfer, gereksizmiş gibi gözüktü. Shumpert yerine alınsa daha anlamlı bir transfer olabilirdi. kısacası takımın asıl ihtiyaçları atletik bir dört numara ile iyi bir oyun kurucu iken takıma bir; 2 numara bir 3,5 numara ve bir de 5 numara katıldı. Sonra bir beş numara daha alındı. kısacası 4 transfer yapıldı ama hiç birisi asıl ihtiyaç olan mevkilere değildi.


top 16'ya kalındıktan sonra 1 numara transferi yapıldı. Ama 4 numara zaafı tüm Avrupa macerası boyunca devam etti. Ataman'ın eski oyuncularına daha fazla güvendiğini süreler bize göstermekte. Kasun Santiago'dan neredeyse 100 dakika daha fazla oynamış. Shumpert Nachbar'dan 30 dakika fazla oynamış. Smith Rako'dan 90 dakika daha fazla oynamış. Kaya ise Ermal 250 dakika daha fazla süre almış. Tüm bu rakamlar Ataman'ın eski oyuncularına daha fazla güvendiğini gösteriyor. son bir rakam vereyim. Kerem tunceri Popovic'den 25 dakika daha fazla oynamış.


Buradan hareketle iki şey söylemek mümkün. Alınan oyuncular eski oyuncular kadar verim vermediğinden eski oyucnular daha fazla süre aldı da denilebilir. Transferler doğru yapılmadığından alınan oyunculardan yeterince yararlanılamadı da denilebilir. Doğrusu her ikisinin de geçerlilik payı var ama ikinci argüman diğerinden bana biraz daha mantıklı geliyor.


Efes Pilsen seneye Ataman'la devam mı edecek yoksa başka bir hoca ile mi anlaşacak bilemiyorum ama her ne yapacaksa yapsın, takıma ciddi bir müdahale şartmış gibi duruyor. Bu kadar para harcandıktan sonra top 8'den elenmenin bile başarısızlık kabul edilebileceği bir ortamda top 8'e bile kalamamak büyük bir başarısızlıktır.





foto:1bp.blogspot.com

Hiç yorum yok: