11 Eylül 2010 Cumartesi

8'de 8: Tünelin Sonundaki Işık


Dünya Şampiyonasında finaldeyiz. Bu basit cümleye inanmak kolay değil. Bu hedef yıllar önce konmuştu ve adına 2010 masalı demiştik. 2010 yaklaştıkça da bu hedefi giderek küçültmüştük. Tanjevic'e olan inancın kalmaması bu hedefin küçültülmesini de beraberinde getirdi. Tanjevic'in sonu çift sayı ile biten yıllarda daha başarılı oluyoruz argümanı (bunca yılda söylediği en saçma sözlerden biriydi) gerçek oldu.


Uzun yıllar sonra bir basketbol maçı sonrasında halk sokaklara döküldü. Beyaz gölge dizisi yeniden hatırlandı. Halkımızın basketbolu yıllar önce bu dizi ile tanıdığı ve sevdiği söylendi. Basketbolda böylşe bir başarı varken futbolda neden olmadığı tartışılacak vesaire...


Bu oyuncuları parkede seyrederken doğrusu başarısız olduğumuz şampiyonalara üzülüyoruz. 2005-2007 Avrupa şampiyonalarında da madalya alabilecek kuvvette olduğumuzu biliyorduk. Ama bir türlü başarılı olamadık. Başarı için illa evimizde mi oynamalıyız? eğer öyleyse bir 10-20 sene için bekleme sürecine mi gireceğiz?


Eğri oturup doğru konuşmak gerektiğine inanırım. Bu bildiğim kadarıyla bir ilk. Bu nedenle de çok önemli. Ancak bunun arkasını getirip bir basketbol ülkesi olamayacaksak (2001 Avrupa şampiyonası sonrası Türkiye) çok da anlamı olmayan bir ilk olacak.


Bence bugün Türkiye'nin basketbolda karşısındaki temel sorun ABD'yi nasıl yeneceği değil, bu başarının arkasını nasıl getireceğidir. Altın madalya çok önemli olsa da bir basketbol ülkesi olamamamız bundan çok daha önemli.


Maça ilişkin üzüldüğüm tek nokta Ömer Aşık'ın kendisinde atış kullanmamak için yapılan faulden sonra sakatlık numarası yapması oldu. bu gibi şeylere ihtiyacı olmayan bir takımız.


12 Dev versus Rüya Takım. Daha çok isteyen kazansın...
foto: spormynet.com

Hiç yorum yok: