5 Ekim 2011 Çarşamba

Düşene Vurmanın Kolaycılığı: Suçlu Ataman Değil



Memlekette düşene vurmak gibi kötü bir alışkanlığımız var. Ama düşeni tesbit etmek konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Bazen birileri çıkıp kendilerini doğrudan hedef tahtasına koyabiliyor ve gerçek düşenin kim olduğuna bakılmaksızın hazırda bulunan hedefe doğrudan saldırılıyor.






Beşiktaş klübü basketbolu özellikle cola-turca sponsorluğu sonrasında kötü yönelitilmeye başlandı. Galatasaray zaten kötü yönetiliyordu ancak cafe crown sponsorluğu ile yönetimde bir anlayış değişimi olmadı. Ülker'in sponsorluğu ile düzgün yürütülen tek klüp Fenerbahçe oldu. Klüp takımları için özellikle 2000'lerden sonra amatör branşlar adeta katlanılması gereken yüklerdi. Galatasaray yönetiminin kadın takımını Avrupa kupalarına göndermemek yolunda irade koyduklarını hatırlıyorum. Yol ve kalacak yer masrafları düşünülüyordu. Tam bu süreçte sponsorluklar başladı. isim sponsorlukları. Amatör branşlara verilen bu sponsorluk gelirleri, futboldaki açığı kapatmak için kullanılmaya başlandı. Bu yapının başarı getirmeyeceği açıktı. bu bağlamda sponsorlar klüp yönetimlerine de adam sokmak gibi yöntemlere başvurdular. Ancak ortaya çıkan sıkıntılar önelenemedi. Fenerbahçe'nin bu sponsorluk sürecinde daha ayrıcalıklı olması, BJK ve GS taraftarları için ülker grup şirketlerinin sponsorluğuna hep bir mesafe duymalarına ve bu sponsorluğun efektif işlemesine mani oldu. En sonunda her iki klüp ülker grup şirketlerinin adından ayrılmak zorunda kaldılar.






Yeni sonsor bulmak ise kolay değildi. Beşiktaş sponsor bulamamanın sıkıntısını yaşarken oyuncularına da ciddi yaptırımlar uygulayarak geçmiş seneden gelen kontratlarını iptal ettirme yoluna gittiler. Oyuncuların birlik olamaması yani sendikalaşmamaları onlar üzerinde böyle uygulamaları mümkün kılmakta. Ahlaki olarak bu tutum sorgulanabilir ancak hukuki olarak sorgulanamaz. Beşiktaşın bu vefasızlığı sistemin ona tanıdığı ve verdiği bir güç. Buna karşı bir alternatif istemedikçe, bu sisteme karşı bir alternatif üretmedikçe, buralardan ahlak adalet diye bağırmanın bence bir anlamı yok.






Milli takım düzeyinde milli 2-3 oyuncuya sahip olabilirseniz alacağınız yabancılar ile şampiyonluğa oynayacak bir kadro kurabilirsiniz. Beşiktaş bütçesini sene başında belirleyemediğinden, milli takım düzeyinde yerli bir tek oyuncu ile bile anlaşamamış ve NBA yıldızları ile anlaşma yolunda bir adım atmıştı. Beklenti, NBA yıldız(lar)ının kendilerini amorti edecek sponsorluklara kapı acacağı ve bütçenin kendi kendisini döndürebileceğine ilişkindi. Kısacası klübün kasasından para çıkmadan şampiyonluk alabilecek bir yapı oluşturulmaya çalışıldı. Yerli oyuncu sıkıntısı ve özellikle anlaşmak üzere oldukları uzunlarla anlaşılamaması ile Beşiktaş eurocup'dan elendi.






Tüm bu süreç Ataman'ın sırtına yüklenmiş. Bıyıktay'la işler sanki süperdi de Ataman'la bozuldu gibi bir izlenim de yaratılmaya çalışılıyor. Ataman'ın kişiliği ve mizacı gerek federasyon gerekse basın (taraftarlar) için kabul edilemez bir nitelikte. Çok politik olmayan ve davranmayan, gördüğü haksızlıklara ses çıkaran yapısı ile seveni sevmeyeninden daha az olan bir basketbol adamı ve portresi çıkartıyor karşımıza. Ancak şu süreçte bence en son suçlanması gereken kişidir kendisi. Koca Beşiktaş camiasının yönetimsel hatalarına (futboldaki gaziantep maç örneğine bakınız) koçun yapabileceği pek bir şey yok. Petravicius'un sakatlığı olmasaydı ya da Eze ile anlaşılmış olsaydı daha farklı bir görüntü mutlaka olacaktı. Kimse kusura bakmasın ama teknik olarak sorun; takımın savunma yapamayan oyunculardan kurulu olması falan değil bence. Aksine hücum etkinliğinin sağlanamaması. Kısacası pota altından hücum varyasyonu sağlanamaması. Bu sıkıntı bir uzun transferi ile halledilecektir.






Ancak şu sponsor sıkıntısının ve bütçe sıkıntısının aşılması gerekli. En az 3 yıllık bir bütçe ortada olmadan 3 yıllık bir plan yapmak mümkün olmayacak bu nedenle de Beşiktaştan uzun vadeli bir plan beklemek sadece hayalcilik olur.






Doğrusu Federasyon ise bu kötü yönetimlere kendi kötü yönetimi ile destek oluyor. Yerli statüsünde oynayacak yabancı oyuncular konusunda takımların çektiği son sıkıntıyı Salsabasket'ten takip ettik. Chatman ve Kinsey yerli statüsünde oynayamayacakmış. Geçen sene yerli transferinin son günü olarak belirlenen yerli statüsü başvurusu bu sene 30 ağustos'a çekilmiş. Dolayısıyla bazı takımlar buna yetişemedi. takımların da idari anlamda bu klonuda mutlaka kabahatleri var ancak federasyonun da bazı konularda esnek davranması mümkün olabiliyor. Harun'un eşi konusunda esneyebilen bir federasyon, aynı esnekliği bu takımlara neden göstermiyor olabilir?






Son tahlilde gerek basketbol federasyonumuz, gerek milli takımımız gerekse klüplerimiz kötü yönetiliyor. Gerek yazılı gerekse görsel basın, federasyon ve milli takımın yönetimsel hatalarına ilişkin suskunluklarını konu Ataman olduğunda fazlasıyla ve bence haksız bir şekilde dillendiriyorlar.






Ataman'ı sevdiğim söylenemez ancak ben genel olarak yigidi öldürürüp hakkının yenilmemesinden yanayımdır. Türkiye basketbol tarihinin en başarılı antrenörüdür. Yurt dışında Avrupa'da yabancı takım çalıştırarak Avrupa kupası kazanan (siena-saporta kupası) tek antrenördür. Milli takımda erman kunter'in yardımcılığı dışında görev alamamıştır. Milli takımın başında iken bildiğim (hatırlayabildiğim bir başarısı yok.) Daha sonra iki final 4, bir Avrupa kupası, 2-3 şampiyonluk, 4-5 cumhurbaşkanlığı kupası gibi başarıları olan bir antrenörün milli takımı bu başarıları esnasında çalıştıramaması ilginçtir. Keza Avrupa'da Ataman'dan sonra en başarılı olan Kunter'in ve kariyerinde yurt içinde çok sayıda şampiyonluğu olan Mahmudi'nin de milli takım için düşünülmemesi şaşırtıcıdır.






Foto: basketbolig.com






Hiç yorum yok: