23 Ekim 2009 Cuma

Efes-Rytas


Böyle maçlardan sonra yazmak çok zor. Gece yazmaya başladım. Çok ağır oldu ve biraz daha sakinleşip yazayım dedim. Ama galiba sakinleşmem uzun sürecek.

Öncelikle genel olarak tv yorumcularının maç boyu söylediklerine hiç katılmadığımı belirtmek isterim. Kulağa biraz farklı gelecek belki ama ben efes’in hücum edemediği için değil, savunma yap(a)madığı için kaybettiğini düşünüyorum ve bu savunmayla Efes’in EL’de başının çok ağrıyacağını da söyleyebilirim. Maç sonrası açıklamalara baktığımda efes’İn başının daha da ağrıyacağını söylemek mümkün çünkü Ataman sorunu yanlış yerde arıyor: “Kağıt sütünde güçlü takımlar bazen potansiyellerini parkeye taşıyamayabilirler…rakibi hafife aldık…plana ilk yarıda sadık kalmadık…ikinci yarıda farkı azalttık ama gecevicius kritik üçlükler attı” diyor Ataman. Maç sonrası daha doğru bir tespit gecevicius’dan gelmiş. Bakın o ne diyor: “…efes pilsen bireysel yeteneklere dayalı. Bu yüzden biz onların yıldızlarını bire bir durdurduk.”

Otomobilden çok anlamam ama izninizle otomobilden hareketle bir analoji kuracağım. Benim gördüğüm kadarıyla efes pilsen’in iyi bir şasesi, motoru, kaportası ve jantları var. Ama bu aracın iyi gitmesi, beklenen sürati üretmesi için 4 vites takılmış. Halbuki bu donanım 5 hatta 6 vitese ihtiyacı var. Oyun kurucudan bahsediyorum. Kerem iyi bir yedek guard, Ender ise ancak 3. Guard olarak oynayabilir. Dünya şampiyonasında bu ikili çok iyi bir başlangıç yapmıştı ama arkasını getiremediler. Bu oyun kurucularla Efes’in büyük hedefler kovalayamayacağını aylar evvel yazmıştım. Umarım yanılırım.

Mevcut kadro sayı potansiyeli olsa da bu sayı potansiyelini açığa çıkaracak bir hücum düzeni için daha iyi oyun kurucuya ihtiyacı var. Elimizde o olmadığından atarak değil ama belki tutarak kazanabiliriz. Aslına bakılırsa tutma özelliği iyi olan oyuncular var. Örneğin Sinan ve Smith uzun kolları ile rakip oyun kurucuya baskı yaptığında neler olabileceğini biliyoruz. Efes’in geri dönüşünde de bu baskının rolü vardı. Smith’in oyun kurucu üzerine verilmesinin önemini kısacık da olsa gördük.

Ataman gerekli hiçbir müdahale yapmadı. Doğrusu rakibin pota altında oynayan tek bir uzunu var. Adam 5 dakikada 3 faul aldı. Ama biz ne hikmetse iki uzunla oynamayı tercih etmedik. Hatta bir ara 5 kısalı oynadık. İki uzunla başarılı olmamızın imkansız olduğunu düşünmüş ataman. O yüzden bir kere bile denemeyi düşünmedi. Bu sayede de 12 ribauntluk bir diferans oluştu. Hadi iki uzunu düşünmedi. Net ribaunt sayısını arttırmak ve hücumu hızlandırmak için alan savunması deneyebilirdi. Onu da denemedik hiç. Litvanyalı şutörlerden korktu herhalde. Bu arada küçük bir parantez açalım. Rakip çok iyi şut attı denmesin lütfen. 22/9 üçlük biz attık, onlar da 22/9 üçlükle oynadılar. İlk periodda zaten sıkıntı çok belliydi. Yapmamız gereken şey onların oyun düzenini bozmak olmalıydı. Sinan bu noktoda çok etkili olabilirdi. Yokları oynayan thornton şu rotasyonda 31 dakika oynadı. Sinan ise sıfır dakika. Hepsini geçiriyorum senin sırtı dönük oynayan Ermal’İn var. Bir de onu deneseydin keşke. Bunlar Ataman’ın gördüğüm yanlışları.

Azımsanmayacak bir seyircisi vardı Efes’in Litvanya maçında. En çok onlar için üzüldüm. Bu mağlubiyet bence basit bir mağlubiyet değil. Grubun diğer zayıf takımları da Efes’i yenebeileceklerini düşünecekler. Bu düşüncenin uyanması uzun vadede bir mağlubiyetten daha da büyük bir kayıp bence.

Son olarak Ermal transferinden sonra San tiago sanki kuru kalabalık gibi oldu. Mümkün olsa da Morris tarzı bir 4 numara ile onu değiştirsek. En azından ribaunt konusunda sıkıntımız bir nebze azalır. Malum 26 dakika oynayan Nachbar sadece 1 ribaunt alabildi. 23 dakika oynayan Shumpert de bir ribaunt aldı.

Rakocevic’de beni çok şaşırttı. Geçen sene %90 serbest atış yüzdesine sahip rako bu maçta %50 ile oynadı. Bizim ondan kazanacaklarımız vardı. Maalesef “körle yatan şaşı kalkar durumu” gerçekleşti.

Hiç yorum yok: