27 Ağustos 2009 Perşembe

Son Uyarı Atışları




Hırvatistan maçı, artık kronik hale gelmeye namzet iki temel basketbol gerçeğimizi ortaya çıkarmıştır:

1) Set hücumundaki yavaş tempomuz
2) Savunmada içeri penetre eden kısalar ve içeri devrilebilen uzunlara karşı çaresizliğimiz

Güçlü takımlarla yapılan hazırlık maçlarının bu tür yapısal sorunlarımızı göstermesi açısından çok faydalı. Ancak, diğer taraftan bu tür sorunlara kısa vadede çözüm üretmek çok zordur. Hele ki Şampiyonaya 15 gün kalan bu iki sorunu çözebilir miyiz, emin değilim. Kurt hoca Tanjevic ve teknik ekip mutlaka bu konulara kafa yoruyordur.

Maçın kısa analizine gelirsek maça çok iyi başladık. İlk 5 dakika iyi savunma, top çalmalar, ribaunt üstünlüğü ve Hidayet önderliğinde hızlı set hücumları. İlk periyodun ortalarından itibaren savunmadaki en zayıf halkamız!!! Sinan’ın tuttuğu Ukic’in gerek penetre üstünden, gerekse boş şutlarla bulduğu 10 sayısı ile maç Hırvatların kontrolüne geçti. Bu bölümden sonra kontrolü maçın hiçbir bölümünde elimize geçiremedik. Buradaki ilginç nokta ribaunt, top çalma ve top kaybı istatistiklerinde üstün olmamıza rağmen tempoyu empoze edememizdir. Bu durum üzerinde ayrıca üzerinde durulması gerekmektedir. Repesa’nın taktiği çok basitti. Bol penetre ile savunmanın dengesini bozma. Penetre sonrası dışarıdan fazla sayıda boş şut imkanı buldular. Nitekim maçın en kritik anında yine bu tür penetre sonrasında Kus tarafından dipten bulunan üçlük aslında tüm maçın özeti gibiydi. Kimse şans basketiydi demesin. Aslında o basketin olması bizim için büyük şans. O basket girmeyip Hidayet’in veya Ömer’in zorlama atışı ile maçı kazansaydık, herşeyin üstüne bir şal örtüp gerçekleri saklamamıza izin verirdi. Bizi bundan kurtardığı için şans meleklerine dua etmeliyiz.

Bu noktada şunu belirtmek isterim. Hazırlık maçlarında her şeyin denemesi hoş bir şey olabilir. Ancak turnuvaya 15 gün kala artık deneme faslından çıkıp “milli takımın kemikleşmiş rotasyonu budur, takım sistemi şudur” dememiz lazım. Böyle bir şey görüyormuyuz? Hayır. Oyuncu değişiklikleri tam bir çorbaya döndü. İlk periyot Sinan oyun kurucu rolündeydi. Sonra Kerem oldu. İkinci yarı bu oyuncular sahada hemen hemen hiç yoktu. Engin ve Ender bu rolü üstlendi. Kimin asıl oyun kurucu olması gerektiği ayrı bir konu ancak ben milli takımızın asıl oyun kurucusu kim olacak merak ediyorum. Bu tarz hızlı oyuncu değişikleri ritm bulmamızı çok fazla engelliyor. Burada şöyle bir düşünce akla geliyor. Tanjevic gerçekten değerli hocadır. Bosna Sarajevo takımının başında genç bir koç olarak tam otuz yıl önce 1979 yılında Avrupa Şampiyonu olmuş bir koçun yaptığı herşeyde mutlakabir keramet vardır. Acaba şöyle bir amacı olabilir mi? Rakiplerimizn bizi çözmesini zorlaştırmak. Sağ gösterip sol vurma misali. Litvanya maçına hazırlık maçlarında görülmeyen bir oyun tarzıyla mı çıkacağız. Bekleyip görelim.

Sözün özü bu maç bizim için son uyarı atışlarıdır. Avrupa Şampiyona’sında uyarı atışları bitecek ve yerine gerçek mermilerle meydan muharebesi alacaktır.

Bu arada söylemzsem içinde kalır. 34 yaşında, yerinden vinç vasıtasıyla kaldırabilen Prkacin’in kendisinden uzun ve daha hareketli uzunlarımıza karşı birbirinin kopyası 5 basket bulması hakkında yorum yapmak istemiyorum. Ceza olarak bu basketlerin kasetlerinin uzun oyuncularımıza defalarca seyrettirilmesini öneriyorum.

Hiç yorum yok: