28 Ağustos 2009 Cuma

TANJEVİC’İN FANTEZİSİ



Fenerbahçe’nin başına geldikten sonra 13 Kasım 2008 yılında Tanjevic’le bir röportaj yapılmış: işte linki
“Ben 1971 yılında Sarajevo takımıyla antrenörlüğe başladığımda, ilk 3-4 yıl Sarajevo`da kimse benim ne yapmak istediğimi anlamadığı için, taraftarın büyük bölümü bana karşıydı. Hatta aleyhime çok bağırıyorlardı. O zamanın en büyük takımı Kızılyıldız`dı, 6 tane oyuncuyla oynuyorlardı. Ben 12 tane oyuncuyla oynuyordum. Yüksek tempoda basketbol oynamaya çalışıyorduk, çok oyuncu değiştirerek oynamaya çalışıyorduk. 3-4 yıl sonra herkes benim tarafımda yer almaya başladı. Çalıştığım her ülkede, her takımda başlarda işler negatif olsada sonunda hep pozitife döndü.”

Hırvatistan maçından sonra Tanjevic’in bunamış olabileceğine dair (erken bunama diye bir şey var) bir düşünceye kapıldım. Sonra da üşenmedim geçmişteki röportajlarını okumaya başladım. Okudukça onun bunamadığını anladım. 71 yılında başladığı yeni bir sistemi değiştirerek milli takımda uygulamaya geçmek istiyor. Nedir bu sistem: 12 oyuncuya neredeyse eşit süreler vermek. Böylece her oyuncu, oynayacağını bilerek kendisini hazır tutacak ve maç içinde yorgunluğu minimuma indirecek. Bu sistem gerçekten günümüzde etkili olabilmekte. Hem lig hem de Avrupa maratonu düşünüldüğünde böyle bir rotasyon, pek çok takım tarafından kullanılıyor. Bunun mucidi Tanjevic’dir. Tanjevic’e bu buluşu kafi gelmedi ve yeni bir icad peşinde. Geleceğin basketbolunu uygulamaya çalışıyor. Nedir bu? Her pozisyonda uzun oyuncular. Oyun kurucudan başlayıp pivota kadar her oyuncunun etkili dribbling yetenekleri olan ve herkesin her pozisyonu oynayabildiği bir sistem. Ben buna “tanjevic’in fantezisi” ismini verdim. Belki basketbol gelecekte böyle olacak. Ben bunun en azından yakın gelecekte olmayacağını tahmin ediyorum. Tanjevic’de en azından fenerbahçede bunu uygulayamayacağını fark etti.




Eğer böyle bir sistemle oynayacaksak ve federasyonumuz böyle bir başarının mümkün olduğuna inanmışsa, en azından bunu genelleştirip Türkiye’nin basketbol ekolu olarak böyle bir yapı ortaya koysak. Alt yapılardan itibaren her oyuncunun neredeyse her pozisyonda ne yapması gerektiğini öğretsek ve her oyuncuya top sürme fundemental’ı aşılasak. Böyle bir uygulama da yok.

Böyle bir sistemi sadece milli takıma uygulamak çok eğreti duruyor. Oyuncuları küstürüyoruz. Şöyle bir hatırlarsak: Memo küstü, Serkan küstü, Kaya küstü, Tutku küstü ve Ersan’ın küsmesi de yakın gibi. Çok açık. Çocuk 4 numarada oynamak istiyor. Hatta basketbol otoriteleri de çocuğun en azından şu andaki milli takımda 4 numarada oynaması gerektiğini söylüyorlar. Ama tanjevic inat ediyor. Onun kafasındaki 2010 takımı aslında şuydu:
p.g. cenk akyol
s.g. hidayet
s.f. ersan
p.f. semih
c. memo

Cenk fos çıkınca Sinan’ı oyun kurucu yapmaya heveslendi. Ancak bence temel hata; bu sistem (fantezi) konusunda federasyonu falan ikna etmiş olabilir ama bu sistemi öncelikle tüm Türkiye’ye kabul ettirmek gerekirdi. Tüm liglerde ve altyapıda bu sistem yıllarca uygulanarak belki gelecekte ne bileyim 10 sene 20 sene sonra böyle bir sistem oturabilirdi. Bundan 38 yıl önce Sarejova’da yaşadıklarından hareket ediyor ve 3-4 yılda sistemi oturtabileceğine inanıyor Tanjevic. Ama orada sadece takımın rotasyonu ile oynamıştı. Şimdi oyuncuların pozisyonu ile oynuyor. Bunu gerçekleştirmek bence mümkün değil. En azından kısa vadede. Uzun vade için ise meşhur iktisatçı Keynes’in bir sözü var: “in the long run we are all dead”.

En azından Fenerbahçe’de bunun gerçekleşmeyeceğini anladı. Sanırım Preldzic’i alırken uzun vadede onu oyun kurucu olarak planlamıştı. Uzun oyun kurucuları sevdiğini her ortamda dillendiriyordu. Ama gördüğüm kadarıyla geçen sene başlayan değişim bu sene daha da hızlanarak devam ediyor. Öncelikle kendimden kısa oyuncu almam diyen Tanjevic, green’i aldı. Bu sene greer, kinsey gibi kendine sistemine uygun olmayan oyuncular transfer etti. Klasik bir şablona en azından fenerbahçe’de dönüyor. Ama milli takımda henüz bir değişim yok. Hala fantezisini denemeye çalışıyor. Fenerbahçe’de, fantezisinden vazgeçip sadece milli takımda bu fanteziyi gerçekleştirmeye çalışması ise her iki takımın başkanlarındaki farklılıktan kaynaklanıyor olmalı. Fenerbahçe başkanı; “yeter artık” demiş olabilir.

Bir önceki yazımda Nowitzski-Hedo paralelliğinden hareketle Türkiye Almanyalaşıyor demiştim. Almanya’ya büyük haksızlık etmişim. Basit ama sert oynadılar. Nowitzskisiz bir Almanya’ya bile kaybettik. Bunlar hazırlık maçı ve izlediğim takımlardan hiçbirisi hazır değil. Dünkü Makedonya’yı çok beğendim. Ama rakip de hiçbir şey yapmadı. Zor anlarda nasıl performans gösterirler bilemiyorum. Biz ise hala bir şeyler deniyoruz.

Biz de Ersan 3 numara oynamak istemiyor. Çok belli. Kerhen bir üçlük attı 3 numarada oynarken. O kadar. Ama dörte oynarken çok daha etkili olabiliyor. Aslında bizim beşimiz belli. Daha bu beşi bir arada hiç göremedik ve belki de göremeyeceğiz ama başka bir alternatif olduğunu da sanmıyorum. Diğer oyuncular sadece ilk beşteki oyuncuları dinlendirecek. Bu oyuncular ise neredeyse 30’ar dakika oynayacaklar. Yani toplam 200 dakikanın 150 dakikasını bu aşağıya yazacağım beş’deki oyuncular oynayacak. Diğer oyuncular ise 50 dakika forma giyecek. Ancak bu noktada önemli sorun neredeyse her gün bir maç oynana tempoyu bu oyucnualr 30’ar dakika ile kaldırabilir mi. İşte hazırlık dediğimiz şey de buna ilişkin olmalıydı.

p.g. kerem
s.g. ömer
s.f. hidayet
p.f. ersan
c. ömer

Gelelim ender ve tanjevic’e. Ender’in yolrulduğunu görmemiş olamaz Tanjevic. Sağır sultan gördü. Ender yorulmuştu. Ama çıkartmadı. Neden? Görmemiş olması imkansız. Bana öyle geliyor ki bunun iki nedeni olabilir. Birincisi; maçın son 5 dakikasını farkı kapatan takımla oynamak istedi. İkinci neden ise; “bir oyuncu dokuz dakikadan fazla oynayınca yoruluyor. Onu değiştirince beni eleştiriyorsunuz. Değiştirmeyim de görün bakın neler oluyor” düşüncesi. Murathanoğlu eskiden bu konuları söylerdi. Şu yoruldu. Değiştirmek lazım falan derdi. Değiştirmeyince de eleştirirdi antrenörü. Şimdi koç eleştirisi hiç yapmıyor. Daha doğrusu Hakem konuşmaktan başka bir şey yapmıyor. Her düdüğü yorumluyor. Ve yorumlarken de ağırlıklı olarak aleyhimize çalınanları değerlendiriyor ama lehimize çalınan yanlış düdükler konusunda da bir şey demiyor. Utanmasa mağlubiyeti hakemlere bağlayacak. Hakemler gayet güzel bir maç yönettiler. Yanlış düdük her maçta olur ama bence genel olarak iyiydiler.

Jagla’ya değil ama Ömer Onan’a o pozisyonda hayret ettim. Jagla gördüğüm kadarıyla o pozisyonda hakeme itiraza gidiyordu. Ömer çocuğu boğazından itti. Ömer gibi bu takımın abisi konumundaki bir oyuncunun bu hareketinin altında Tanjevic’in takımla fazla oynamasının oyuncular üzerinde yarattığı baskı olduğunu düşünüyorum. Her şeyi de Tanjevic’e bağlamamak lazım. Sonuçta onu takımın başına getirenler, bir gün götürmeyi de akıl edeceklerdir.

Hiç yorum yok: