8 Eylül 2009 Salı

TANJEVİC’E RAĞMEN


Gruptaki en ciddi rakibimizi yenmeyi başardık. Tanjevic’li milli takım Avrupa şampiyonalarında ilk kez ismi olan bir ülkeyi yenmeyi başardı. Rakibin zaaflarına yönelik uygulanması gereken bazı basit doğrular var. Litvanya’ya ilişkin yazımda ne yapılması gerektiğine ilişkin kendi doğrularımı yazmıştım. Bunları 3 başlıkta toplayabiliriz. 1- Sahaya çıkacak ilk beş: kerem-ömer-hido-ersan-ömer. Ersan mutlaka 4 numarada oynamalı. Ömer Onan hastalandığından dolayı engin’le iki numarada başladık. Bence yanlış yaptık. Ömer’in yokluğunda Sinan’la başlamamız gerekirdi. Bu maç için Sinan’la başlamamak özellikle hataydı. Bunun nedenini 2. başlıkta bulucağız 2- rakibin önemli kısa oyuncuları eksik olduğundan baskılı savunma ile onları rahatlıkla durdurabilirdik. Maçın başında da doğrusu hem ersan’ı 4 numarada hem de tam saha da baskı yaptığımız görünce bu maç Tanjevic’in önemli inatlarından vazgeçtiğini düşündüm. Tabi yanıldığımı Tanjevic son periodda bana gösterdi. 3- Rakibin pota altı kuvvetini görünce dönem dönem uygulanacak alan savunması ile hem uzun oyuncularımızın faul sıkıntısına girmesine engel olabilirdik ve hem de rakip kısaların penetre etmesine de mani olarak daha iyi bir ivme kazanabilirdik. Alan savunmasını bir kere uyguladık onda da toplam bir dakika uygulayıp vazgeçtik. Yazının başlığına dönersek Tanjevic yukarıda uygulanmasını beklediğim 3 konuyu da yeterince uygulayamadı. Öncelikle Sinan’la başlasa ve rakip oyu kurucuya baskı uygulasa savunmada daha rahat olabilirdik. Ömer’i faul sorunundan koruyabilirdik. Rakibin bizden fazla asist yapmasına engel olabilirdik. 16 asist yaptılar maç boyu. Yeterince baskı kuramadığımızı gösteriyor. Biz 13 top kaybı yaptık onlar 15 top kaybı. Bu istatistik bile onlara fazla baskı kuramadığımızı gösteriyor. Biz bu maçı tutarak değil atarak kazandık. En önemli kısa oyuncularından yoksun Litvanya’yı bile istediğimiz düzeyde tutamadık. 80’nin üzerinde attık ve 75’!in üzerinde yendik. Faul yüzdemiz neredeyse %90 üçlüklerde %50’nin üzerindeydik. Bunlar bizim hücum standardımız değil. Dolayısıyla bizi galibiyete götürecek doğru basketbolda rakibi 70’lerin altında tutmamız gerekir. Hele de en önemli hücum silahlarından yoksun Litvanya’yı 70’in altında tutmalıydık. Pota altından 70 civarında bir yüzde ile hücum ettiler. Buna da tam bir çare bulamadık. Oğuz’un Petravicius’u bire bir de durdurabilmesi maçı bize çevirdi. Ya Oğuz iyi bir gününde olmasa ve onu durduramasaydı. Ya da Ender 16 sayılık bir performans ortaya koyamasaydı. Savunmadaki doğrularımız ile değil hücumdaki skorumuz sayesinde maçı kazandık. Ender yine anormal bir şeyler yaptı. Savunma yaptı. Kendini atmadı. Penetre etti. Takımı oynattı. Arada böyle oynayabiliyor. Engin sakatlandı, kerem zaten tam performans değil. Tüm yük onun sırtına bindi ve bu işi başardı. Tebrik ederim. Ama hala başı kesik tavuk gibi bir oraya bir buraya dalmasını anlayamıyorum. o yarattığı kaostan faul ya da sayı üretebilmesi çok enteresan. Tebrik ederim. Oğuz ise ondan beklentilerimi ilk kez karşıladı. Özellikle sırtı dönük alıp petravicius gibi kuvvetli bir oyuncuyu iterek potaya yaklaşması bence muhteşemdi. Bunu hep yapmalı. Sonunda savunmada da fiziğini kullanabildi. Diğer oyuncular ise yapmalarını gerekeni yaptılar. Barış Hersek henüz bu düzeylerde basketbol oynayacakmış gibi gözükmüyor. Özellikle son periodda maçı koparıp gidebilirdik. 15-20 sayılık bir farka bile ulaşabilirdik. Her bir sayının bile önemi var çünkü sonraki tura hem alınan sayılar taşınıyor hem de 3’lü averaj gibi olasılıklar hesaba katılmalı. Tanjevic dayanamadı ve fantezisini denedi. 4 uzu. Bu yüzden bir türlü maçı garantiye alamadık. Neyse ki sonuna kadar ısrar etmedi de en azından maçı kazanabildik.

bu arada Litvanya seyircisine de yazık oldu. o kadar davullarına rağmen çok gürültücü olamadılar ama yine de çok renkli bir seyirci topluluğu oluşturmuşlar. Otobüslere dolup gelmişler. o kadar eksiği olan takımlarını desteklemek için memleketlerinden kalkıp gitmeleri Litvanya'da basketbolun önemini bir kez daha gösteriyor. Umarım bizim topraklarda da bir gün basketbol konusunda bir "açılım" yaşarız. Tebrikler Litvanya.

Bence son yılların en zayıf turnuvasındayız. Aslında hedefi şampiyonluk olarak koymuş olsak ve ona göre bir kadro ile gelebilseydik şampiyonluğun en güçlü adaylarından birisi olabilirdik. İspanyolların elini kolunu sallayarak kazanacağı bir turnuva olacağını bekliyordum. Anlaşılan onlar da öyle olacağına inanmışlar ki Sırbistan’ı yenemediler. Daha doğrusu pek bir şey yapmadan yenmeye çalıştılar seyredebildiğim anlarda. Makedonya ise benim için büyük hayal kırıklığı oldu. d-wash’ı tercih etseler belki de daha iyi olurmuş. Onun organizasyonunda takım fena değildi. Özellikle Yunanistan ve Makedonya arasındaki politik gerilimden dolayı Makedonların beyinlerini (dimamntidis ve paploukas) getirmeyen yunanlıları yenebileceğini umuyordum. Olmadı. Daha doğrusu önemli bir faktörü atlamışım. Kazlauskas. Kazlauskas yunan takımına pick and roll’u çok iyi oynatıyor.

Bugün Polonya’ya kaybeden Bulgarlar’la oynayacağız. Aslında iyi kısa şutörleri var. Ama bizim ayarımızda bir takım değil. Ancak yine de dikkat etmek gerekir. Bu Bulgarlar’ın son şansı olmasa da grupta gözlerine kestirdikleri yenebilecekleri takım olan Polanya mağlubiyetinden sonra daha dirençli olmaları mümkün. Bakalım nasıl bir milli takım izleyeceğiz.

Son söz sevgili MM’a. Ben TV’nin sesini kapayarak maçları izlemek istemiyorum. Ne olur MM hakemler ya da başka dışsal faktörlere vurgu yapıp durma. Mazutis bomboş bir üçlük atıyor ve bu çok ekstra oldu diyorsun. Sinan el üstü atıyor o ekstra olmuyor mu? Hala yokluktan dolayı açık ara Türkiye’nin en iyi basketbol spikeri olabilirsin ama hakem dışında söyleyecek bir sözün kalmamış anlaşılan. Yorumcuyu da hakem konuşması için yönlendiriyorsun. Yerine genç ve dobra bir arkadaş yetiştirsen bence çok iyi olacak.

1 yorum:

agopist dedi ki...

Litvanya'da basketbol 1. spor. Hatta başka spor yok gibi..