3 Eylül 2009 Perşembe

ZİHNİYETE BAK: MİLLİ RÜYA-MİLLİ HÜSRAN

Bu yazıyı 2009 Avrupa şampiyonası öncesinde yazmıştım. Final oynadık. Çok da güzel maçlar çıkardık. Ama benim düşüncem aynı...



Doğan Hakyemez’in bugünkü hürriyet gazetesindeki yazısını okurken daha ilk cümlede tüylerim ürperdi. 12 Dev Adam, 2010 öncesi en ciddi provası için Polonya’ya gidiyor. yazının tümü burada

2010 masalı ile bazılarınız büyüdü, bazılarınız uyutuldu. Ama bu akdar da ileri gitmemeliydi. 2009 Avrupa şampiyonası 2010 avrupa şampiyonasının provasıymış. Böyle bir saçma cümle olabilir mi? Hazretleri, milli takımla ilişkisiz birisi olsa, kendi görüşü diyelim. Ama öyle de değil. Bu alenen milli takım ve federasyonun görüşü. Spordan sorumlu bakan böyle önemli bir şampiyona öncesi bunları görmüyor mu?

Şöyle söyleyelim, futbol milli takımına ilişkin bu elemeler bilmem kaç senesinin elemeleri için en ciddi provamız diye bir yazı yazsa futbol milli takımının bir yetkilisi Türkiye’de yer yerinden oynar. O yazıyı yazan adamın kafasını koparacakları gibi, adamın arkasında durmaya kalkan federasyon başkanı dahil herkes yerinden olur. Ama üvey evlat olan basketbolda, bugüne kadar yetiştirdiğimiz en iyi nesil, adeta deneme tahtası olarak kullanıldı ve ciddi şampiyonalar bizim için prova olarak kabul edildi. Avrupa’da final oynayan milli takımı devralan Tanjevic ile somut hiçbir başarı elde edilemedi. 2010’da evimizde oynanacak şampiyona için her şey bir prova kabul ediliyor.

2010 senesinde varsayalım şampiyon olduk. Ne olacak? Yer gök inleyecek tabiî ki. Ama zeminsiz ve alt yapısız bir şampiyonluk olacak. 2001-2010 arasıdna Avrupa ve dünya şampiyonalarında bir şey yapamadan şampiyon olmak. Ev sahibi olmanın gücüyle şampiyon olmak ya da final oynamak. Önü olmayan ve arkası gelmeyecek olan bir başarı.

Yunanistan bir kere evinde şampiyon oldu. Olmaz olaydı. Sanki tek doğru yöntem kendi evindeki turnuvada şampiyon olmak. Yunanistan gibi evimizde oynanacak olan dünya şampiyonasında, final oynarsak ya da şampiyon olursak Türk basketboluna sanki sihirli bir değnek deyecek ve her şey bir anda farklılaşacak. Yok öyle bir şey, unutun. Gelmiş geçmiş en kuvvetli oyuncularımızı bir bir milli takım dışına iterek, klüp takımlarının sırtına binen bir federasyonla ne geçmiş ne de gelecek olur.

2010’da Türkiye basketbolda dünya şampiyonu olsa, 2011’de her şey unutulacak ve basketbol eski seviyesinde devam edecek. Ne futbol hastaları bir anda basketbola gelecek (gelmesinler zaten) ne de basketbola has bir seyirci kitlesi oluşacak. Bu ancak ve ancak uzun dönemli başarılarla olur. 2001-2010 arasında yapılan her turnuvada madalya alabilecek kadroyu 2010 hedefi ile tek bir madalyaya kanalize ederek bu şansı da ortadan kaldırdılar. Soruyorum sizlere; 2001 Avrupa şampiyonasından sonra her turnuvada madalya alsaydık basketbolumuza olan sempati daha fazla artmaz mıydı?

Bunun en basit örneği Efes Pilsen’dir. Türk basketbolunun hatta takım sporlarının Avrupa’da olmadığı yıllarda Efes Pilsen Avrupa’da fırtına gibi esiyordu. Biraz abarttık ama dönemin takım sporlarındaki başarısızlıklarına bakarsak çeyrek finaller, yarı finaller, final ve şampiyonluklar ile basketbol biraz daha popüler ve izlenilen bir spor dalı haline geldi. Öncesi olmayan ve sonrası gelmeyen bir başarı ile Yunanistan gibi olunamyacağını akıllara sokmamız gerek.
bu başarı tek bir kişinin uzun avdede işine yarayacaktır. Tanjevic'den bahsediyorum. 40. yılımda emekli olacağım demişti. işte 2011 onun meklilik tarihi. dünya şampiyonu antrenör olarak emekli olmak sanırım en büyük hayali. Türkiye basketbolu bu dönemde ne olmuş sonrasında ne olacak onun umrunda olduğunu sanmıyorum.

Hiç yorum yok: