1 Temmuz 2009 Çarşamba

Transfer Pazarı; Davis mi derken şapkadan Rancik çıktı: Galatasaray nereye gidiyor?



Başlık biraz manidar oldu ama sebebi var. Bir zamanlar Türkiye’de basketbol dendiğinde akla gelen ilk isim Galatasaraydı. Yenilmezdi. Bileği bükülmezdi. Yenilmez armadaydı. Genç arkadaşlarım Galatasaray’ın o günlerini bilmezler. Bilmemeleri belki de daha iyi. Onlar şampiyonluğa değil, dördüncülüğe oynayan bir takım hatta kümede kalmaya oynayan bir takımla büyüdüler/büyüyorlar. Üzülüyorum bu duruma ama elden üzülmek dışında bir şey gelmiyor.
Maalesef basketbola amatör bir branş olarak bakılıyor. Bu sadece yönetim nezdinde değil, seyirci nezdinde de öyle. Öyle ki ne başarı ile bayram ediliyor ne de başarısızlık sonrası ağır bir fatura çıkıyor. Futbol takımının başarısı ya da başarısızlığı gölgesinde basketbol takımın başarısı ya da başarısızlığı var. Ve öyle olduğu sürece de basketbol ikinci planda kalmaya devam edecek.
Bu ikinci planda kalan oyunda Galatasaray küçülecek. Daha önce de küçülmüştü öyle ki ligden düşmüştü. Galatasaray adı ile küçülmek yan yana kullanılmamalı bence. Büyük bir klüp nasıl küçülebilir? Bir zamanlar yenilmez armadaydı. Evet hakikatten de öyleydi ama ya şimdi…? Küçülüyor. Basketbolda son yıllarda çok mu “büyük”tü ki şimdi “küçülecek”. Efendim önceki yıllardaki kadar bütçe ayrılmayacakmış. Bütçe ayırdın da ne oldu? Yetersiz antrenörler ve onların transferleri ile ayrılan bütçeler savrulup gitti. Takımın başına yetkin bir antrenör getirmediğin sürece bütçe ayırsan ne olur ayırmasan ne olur? En fazla düşersin sonra da geri çıkarsın.
Galatasaray bu sene erkek takımının başına bayan takımının antrenörünü getirdi. En azından bayan takımı için olumlu bir gelişme. “Kadın” basketbolu ve basketbolcusu konusunda çok da ehil olmayan bir antrenörle yolları ayırmış oldular. Erkek takımı için de en azından çok kötü değil. Emekli antrenör fiiliyatta dizi oyuncusundan, sonra en azından basketbolun hala içinde olan birini takımın başına getirdiler. Galatasaray’ın hem bayan hem de erkek takımları için yapılan bu değişiklik önceki duruma göre bir ilerlemedir. Ama bu ilerleme Galatasaray’ın adının yanında çok da büyük bir ilerleme olmamaktadır. Ne bileyim, futbolda Rijkaard gibi bir hoca getiren takımın basketbolda da daha yetkin bir isimle anlaşabileceğini düşünüyordum. Yanıldım…

Yapılan transferlere şöyle bir bakalım. İlk ve de en önemli transfer bu senenin en çok gelişme kaydeden oyuncusu olan Evren Büker. Evren hak ettiği süreleri elde ederse çok iş yapacaktır. Hem bir hem de iki numarada oynayabiliyor. Ben Evren’nin oyun kurucu olarak kendisini çok daha geliştirebileceğini düşünüyorum. Ama yabancı bir oyun kurucu transfer edecek olan Galatasaray teknik ekibi galiba evren’i iki numarada daha çok kullanmayı düşünüyor. Yerli oyuncu olarak ikinci transfer ise can akın. Son senesinde her ne kadar iyi bir performans sergilese de büyük takımda ne yapacağı daha doğrusu neleri yapamayacağını bildiğimiz oyuncu. İşte tam da sorun burada başlıyor. Maalesef basketbolda Galatasaray yılladır adı kadar büyük değil. Bu sene ise artık basketbolda küçülme emarelerinin had safhaya çıktığını görüyoruz. Küçük takımlar için kabul edilebilir transferler yapıyorlar. Mesela Can Akın. İş yapacaktır mutlaka. Ama küçük takım için iyi transferdir . Şöyle söyleyelim; bir efes, bir fener bir Telekom Can’ı transfer eder mi? Efes bir kere denedi bundan sonra da Can’ı yakın gelecekte büyük bir basketbol takımında görmemiz pek olası değil.
Davis mi derken Galatasaray başka bir uzun oyuncu ile anlaştı. Çeşitli ortamlarda Galatasaray’ın Avrupalı bir oyuncu ile anlaşmak üzere olduğu konuşuluyordu. Radoslav tecrübeli bir oyuncu. Slovak milli takımında da oynuyor. Fransa ve İtalya liglerinde oynamış, Avrupa basketbolunu bilen bir oyuncu. Davis’den daha iyi olduğunu söyleyebilirim. En azından savunma açısından. Dış şutları da Davis’den daha iyidir. Ama davis ribaunt ve pota altında Rancik’den daha etkilidir. Son tahlilde ikisi de vasat-vasat üstü oyuncular. Ama büyük takım oyuncusu değiller. Can için söylediklerimizi tekrar edelim. Mesela bu transferi efes pilsen yapsa ne yorum yaparız onu düşünelim. Takımları aynı kefeye koymak belki doğru değil ama “her kulvarda şampiyonluğa oynarız” diyen bir zihniyet şampiyonla kıyaslanabilir. Yerli oyuncu olarak açık ara önünde olan takımlarla en az onların ki kadar iyi yabancı oyuncular alarak ve bir sistem dahilinde mücadele etmeye çalışabilirsin. Alınan oyuncu ortada. Ondan da vazgeçtim bari bir düşünce emaresi, sistem emaresi olsa. Şimdi ismi anılan oyunculara bakınca (davis ve Rancik) Pf oynayan oyuncular ama ciddi anlamda farklı oyuncular. Birisi şutör diğeri içerde daha etkili. Biri daha iyi savunmacı ama diğeri ribaunt ve blokla daha etkili. Hepsini yapanı almak kolay değil tabi. Ama kafanda bir oyuncu tipi olur. Ne bileyim en azından dört numarada oynayan birini alacaksan her işi yapanı da bulamayacağına karar verdiysen ya şutör tercih edersin ya da içerden oynayan tercih edersin. Kafanda bir sistem falan yoksa da önüne gelenlerden karpuz seçer gibi seçebilirsin. Sanki Galatasaray ikinciyi yapıyor gibi.

Buradan Galatasaray taraftarlarına da birkaç şey söylemek istiyorum. En başta galatasaray’ın basketbolda büyük olduğu günleri genç taraftarlar yaşamadılar demiştim. Genç taraftarların bunu bilmemesi hem “iyi”, hem de kötü. Bunu yaşamamış olmaları kötü tabi. Ama bir de işin diğer yüzü var. Yönetim bu başarıları yaşamamış kişilere küçülmeyi kolaylıkla kabul ettirebiliyor. Yıllardır işlerin yanlış gittiğini söylerken, genç kardeşlerimden bazıları ısrarla “her şey çok güzel olacak” nidaları atıyorlardı. Şimdi forumlara bakıyorum da aynı kardeşlerim bu şartlarda Rancik iyi transfer demeye başlamışlar bile. Galatsaray’ın basketbol tarihinden bihaber olanlar Galatasaray’ın adına yakışmayacak olan “basketbolda küçülüyoruz” deyişinin kabullenilmesinde rol almaya hazırlanıyorlar.

“Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez” diye bir söz var. Galatasaray da öyle. Anlayacağınız biz de boşa kürek çekenlerdeniz…

Hiç yorum yok: